SIPRI 2025 raporuna göre dünya, Soğuk Savaş sonrası ilk kez nükleer silahların azaltılmadığı, aksine hızla artırıldığı bir döneme girdi.
SIPRI 2025 raporuna göre dünya, Soğuk Savaş sonrası ilk kez nükleer silahların azaltılmadığı, aksine hızla artırıldığı bir döneme girdi.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) 2025 raporunu yayımladı. Raporda yer alan bilgilere göre, Ocak 2025 itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 12 bin 241 nükleer savaş başlığı bulunuyor. Bunların 9 bin 614’ü askeri stoklarda potansiyel kullanıma hazır halde tutulurken yaklaşık 2 bin 100 başlık ise füzelerine takılı halde anında fırlatmaya hazır halde bekletiliyor. Bu nükleer başlıkların neredeyse tamamı ABD ve Rusya’ya ait.
SIPRI uzmanları, Soğuk Savaş sonrası dönemde süregelen nükleer silahların azaltılması eğiliminin sona erdiğini, yerini büyüyen cephaneliklere ve değişen nükleer doktrinlere bıraktığını söylüyor. Bu durum yalnızca savaş başlığı sayılarının artışıyla değil, aynı zamanda daha agresif söylemler, caydırıcılık hesapları ve silah kontrol anlaşmalarının çökmesiyle de birleşiyor.
ABD ve Rusya, dünya üzerindeki nükleer başlıkların yaklaşık yüzde 90’ına sahip. Her iki ülke de savaş başlıklarını taşıyacak füze, denizaltı ve bombardıman sistemlerini de yeniliyor.
ABD’nin Sentinel ICBM’leri (Minuteman III kıtalararası balistik füzelerinin yerine geliştirilen yeni nesil bir nükleer füze sistemi), B-21 Raider bombardıman uçakları ve Columbia sınıfı denizaltıları bu modernizasyonun bel kemiğini oluştururken 2023 mali yılı boyunca 200’den fazla modernize edilmiş başlık Pentagon’a teslim edildi.
Rusya ise Sovyetler Birliği döneminden kalan nükleer füze sistemlerini yenileyerek, yeni nesil Sarmat kıtalararası balistik füzeleri, hipersonik Avangard başlıkları ve modern Yars füzeleriyle cephaneliğini güncelliyor.
En dikkat çekici büyüme ise Çin’den geliyor. SIPRI’ye göre Çin, Ocak 2024’te 500 olan savaş başlığı sayısını bir yıl içinde 600’e çıkardı. ABD Savunma Bakanlığı’nın tahminlerine göre Çin, savaş başlıklarının bir kısmını artık barış zamanında da füzelere entegre ediyor.
Bu durum, Çin’in uzun süredir sürdürdüğü “de-mating” yani başlık ve taşıyıcıyı ayrı tutma politikasında önemli bir değişikliğe işaret ediyor. Çin, ülke genelinde yaklaşık 350 yeni kıtalararası balistik füze (ICBM) silosu inşa etti. Bu hızla devam ederse, önümüzdeki on yıl içinde ABD veya Rusya kadar ICBM’ye sahip olabileceği öngörülüyor.
Nükleer şeffaflık da zayıflıyor. ABD ile Rusya arasında 2010 yılında imzalanan Yeni START Anlaşması’nın (New START Treaty) 2023–2024 yıllarında fiilen çökmesiyle, nükleer silahların sayısına ve konuşlandırılma şekline dair kamuya açık veri akışı sona erdi. SIPRI, bu durumun küresel istikrarı tehdit ettiğini, güven inşa eden mekanizmaların çöktüğünü ve nükleer yarışın daha da denetimsiz hale geldiğini belirtiyor.
Raporda ayrıca, nükleer silahların artık yalnızca askeri caydırıcılık değil, aynı zamanda siyasi baskı ve tehdit aracı haline geldiği vurgulanıyor. Özellikle Çin, Rusya ve ABD’nin bölgelerindeki hakimiyet stratejilerinde nükleer kapasiteyi ön plana çıkarması, bölgesel güçlerin de silahlanma yönünde adımlar atmasına yol açabilir.
SIPRI Direktörü Dan Smith, nükleer cephaneliklerin artışı kadar söylemlerin sertleşmesinin de dikkat çekici olduğunu belirtiyor. Smith’e göre, “nükleer silahların barış getirdiği” düşüncesi hâlâ bazı devletlerde geçerliliğini korurken, bu tür silahların varlığı doğrudan güvenliği garanti etmekten çok, daha büyük riskleri beraberinde getiriyor.
Kaynak: SIPRI