Karma-sosyal devlet politikaları hane geliri faktörünün önüne geçemiyor

Yeni bir araştırma hane gelirinin, çocukluk dönemindeki sağlık ve eğitim olanaklarına erişimi mahalle koşullarından çok daha fazla etkilediğini ortaya koydu. 

Oxford University Press tarafından 10 Aralık 2024’te Journal of Public Health’de yayınlanan yeni bir makale, hane gelirinin çocukluk dönemindeki sağlık ve eğitim koşullarını, mahalle yoksulluğundan çok daha fazla etkilediğini gösteriyor. 

Erken yaşlarda hane geliri, özellikle 17 yaşındaki bireylerde sağlıkla ilgili birçok önemli sorunun başlıca belirleyicisi olarak öne çıkıyor. Ancak, yalnızca obezite gibi bazı sağlık sorunlarında mahalledeki yoksunluk seviyesi daha güçlü bir öngörücü rolü üstleniyor. Bu bulgular, sağlık eşitsizlikleriyle mücadelede politika yapıcılar için yeni bir perspektif sunuyor.

Çoklu Mahrumiyet İndeksi (IMD), Birleşik Krallık’ta mahallelerin sosyoekonomik yetersizliklerini ölçmek için kullanılan ve işsizlik, düşük eğitim seviyesi, suç oranları, konut yetersizliği gibi bir dizi faktörü içeren bir araç olarak kullanılıyor. Son 20 yıl boyunca, Birleşik Krallık’taki sağlık eşitsizliklerini izlemek ve politika geliştirmek için önemli bir kaynak olan bu indeks, genellikle mahalle yoksunluğunun sağlık üzerindeki etkilerini incelemekte kullanıldı. 

İngiltere’nin IMD 2019 haritası; koyudan açığa, yoksuldan refaha. (The English Indices of Deprivation)

Ancak, araştırmacılar bu indeksi sınırlı bir araç olarak değerlendiriyorlar. Zira, Birleşik Krallık’taki en yoksul hanelerin yaklaşık yüzde 62’si, en yoksul yüzde 20’lik mahallelerin dışında yaşıyor. Bu durum, mahalledeki yoksulluğun, özellikle bireysel sağlık koşullarını anlamak ve saptamak üzerindeki etkisini yetersiz hale getiriyor. Diğer taraftan, hane geliri, kişinin sağlık hizmetlerine erişimiyle son derece güçlü bir ilişkiye sahip ve sağlık hizmetlerine erişim eşitsizliklerinin daha doğru bir şekilde ölçülmesine olanak sağlıyor.

Makale, 17 yaşında bireylerin sağlık ve eğitim düzeylerini incelediği Millennium Cohort Study adlı çalışmadan elde edilen verilere dayanıyor. Bu çalışma, 2000–2002 yılları arasında Birleşik Krallık’ta doğan 18 bin 819 çocuğu kapsayan, uzun vadeli bir kohort (belirli bir maruziyete sahip bir grup insan ile bu maruziyete sahip olmayan bir grup insanın zaman içinde takip edildiği bir gözlemsel çalışma çeşidi) araştırması olarak yürütüldü. Çalışma, bu çocukları doğumlarından 18 yaşına kadar takip etti. Araştırma sonuçları, 17 yaşındaki ergenlerin yüzde 36,8’inin düşük akademik başarıya sahip olduğunu, yüzde 15,3’ünün psikolojik sıkıntılar yaşadığını, yüzde 7,9’unun sağlık problemleriyle mücadele ettiğini, yüzde 10,3’ünün düzenli sigara kullandığını ve yüzde 18,7’sinin obez olduğunu ortaya koyuyor.

Bu veriler, çocukların gelir düzeyinin sağlık ve eğitim sonuçları üzerindeki belirleyici etkisini net bir şekilde gözler önüne seriyor. Hane gelirinin en düşük olduğu grupta yer alan çocuklar, hangi mahallede yaşadıklarına bakılmaksızın benzer sağlık ve eğitim problemleri ile karşılaşıyorlar. Örneğin, düşük gelirli ailelerde büyüyen çocuklar, hem akademik başarıda hem de sağlık açısından en yüksek risk grubunda yer alıyorlar. Bu grup, en yoksul mahallelerde yaşayan çocuklarla, daha varlıklı mahallelerde yaşayan çocuklarla benzer sonuçlar gösteriyor. Diğer yandan, yüksek gelirli ailelerin çocukları ise, yaşadıkları mahalleye bakılmaksızın daha düşük oranda olumsuz sağlık ve eğitim sonuçları sergiliyor. Bu durum, hane gelirinin sağlığa ve eğitime olan etkisinin mahalle yoksunluğundan çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Özellikle, araştırma bulguları, hane gelirinin sağlık ve eğitim üzerindeki etkisinin çok daha belirgin ve tutarlı olduğunu ortaya koyuyor. Yoksul çocuklar, hangi mahallede büyüdüklerine bakılmaksızın benzer şekilde düşük akademik başarı sergiliyorlar. Diğer yandan, düşük gelirli mahallelerde yaşayan yüksek gelirli çocuklar, daha yüksek başarı gösteriyorlar. Ancak, mahalledeki yoksunluk seviyesi, obezite gibi bazı sağlık sorunlarında daha güçlü bir öngörücü etkisi oluşturuyor. Yine de, hane gelirinin sağlık üzerindeki genel etkisi, mahalledeki yoksunluktan daha büyük bir faktör olarak öne çıkıyor.

Hane geliri, daha geniş boyuttaki toplumsal koşulların önüne nasıl geçti? 

Birleşik Krallık’ta uygulanan neo-liberal politikalar, devletin sosyal hizmetlere müdahalesini sınırlayarak, bireyleri daha fazla piyasa güçlerine ve özelleştirilmiş sağlık ve eğitim sistemlerine bağımlı hale getiriyor. Bu durum, hane gelirini, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren merkezi bir faktöre dönüştürüyor. Hane geliri, özellikle düşük gelirli bireylerin sağlık hizmetlerine, kaliteli eğitime ve diğer temel ihtiyaçlara erişimlerini doğrudan etkilyor. Yüksek gelirli ailelerin çocukları, özel sağlık sigortaları, okul ücretleri ve daha iyi yaşam koşulları gibi avantajlarla daha sağlıklı ve başarılı bir eğitim süreci geçirebilirler. Oysa düşük gelirli aileler için bu olanaklar son derece kısıtlıyken, devletin sağladığı hizmetler de genellikle yetersiz kalıyor.

Birleşik Krallık’taki devlet politikaları, özellikle 1980’lerden sonra uygulanan özelleştirmeler, kamu harcamalarındaki kesintiler ve sosyal yardımların kısıtlanması, gelir eşitsizliğini artırmış ve bunun sağlık ile eğitimdeki eşitsizlikleri derinleştirmesine yol açtı. Hane gelirine dayalı eşitsizlik, eğitim ve sağlık gibi hizmetlere erişimde belirleyici oldu. Bu yapısal eşitsizlikler, kapitalist üretim ilişkilerinin sağlık ve eğitim üzerindeki derin etkisini ortaya koyuyor.

Oxford University Press tarafından yayınlanan makalenin ortaya koyduğu bulgular, sağlık eşitsizliklerini azaltmak için hane gelirine dayalı daha hedeflenmiş politikaların geliştirilmesinin önemini vurguluyor. Hane gelirini etkileyen faktörlerin, örneğin ücret politikaları, sosyal yardımlar, yaşam maliyetlerindeki değişiklikler, sağlık hizmetlerine erişim gibi unsurların doğrudan sağlık ve eğitim sonuçlarına yansıdığı gösteriliyor. Politikacılar, mahalle yoksunluğunun ötesine geçerek, bireysel hane gelirine odaklanarak daha etkili sağlık eşitsizliklerini azaltma stratejileri geliştirebilirler.

Kaynak: Oxford University Press