Stevens Teknoloji Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırmaya göre, doğal afetler meydana geldiğinde sosyal medya platformları kamu iletişimi için kullanılmak yerine suistimal ediliyor.
Afetlerde sosyal medyanın rolü

17 Ekim 2024’te Uluslararası Journal of Disaster Risk Reduction’da yayınlanan bir makaleye göre, deprem, yangın, sel ve kasırga gibi doğal afetler gerçekleştiğinde sosyal medya platformlarında arama kurtarma çalışmaları önemsiz sosyal içerikler tarafından sabote ediliyor. Yapılan araştırma kapsamında, X (eski adıyla Twitter) ve ABD Ulusal Hava Durumu Servisi’ndeki veriler birlikte analiz edildi.

Araştırma yazarları Liang ve Marquez’e göre kamu iletişim araçları doğal afet anlarında kritik rol oynuyor. Fiziksel olarak büyük hasarlara yol açan doğal afetlerin ardından, gerek sosyal, gerek doğal ikincil zararlar ortaya çıkıyor. Bir deprem felaketinin ardından yaşanan artçı depremlerin dışında, yardıma ihtiyaç duyan bölgelerde insan kaynaklı zararlar meydana geliyor. Örneğin, yardım ulaştırılamayan bölgelerde, hırsızlık veya yağmalama görülebiliyor. Bu tür sorunlar için bölgelere yardım ulaştırılmasında X başta olmak üzere tüm sosyal medya platformlarının etkin kullanılması önem taşıyor.
Diğer sosyal medya platformları ya da afet uyarı uygulamalarıyla kıyaslandığında, kullanıcı kitlesi, gönderi akış sistemi ve etkileşim algoritmasıyla X, doğal afetler sırasında toplu iletişim için en çok başvurulan platform olarak öne çıkıyor. Araştırmanın yazarları, alanlarını sınırlandırmak için ABD’de büyük etki bırakan Harvey, Imelda, Laura ve Florence kasırgalarını seçti. Bu kasırgalar esnasında X platformunda atılan ve en çok etkileşim alan 10 biner tweet yapay zeka destekli dil modeliyle inceledi. Tweetler içeriklerine göre konu kategorilerine ayrıldı ve kapsamlı bir analiz yapıldı.
Analiz sonuçlarına göre Harvey Kasırgası sırasında, X’te paylaşılan en etkileşimli 50 konudan 33’ü kasırganın neden olduğu sellerle bağlantılıydı ve selden etkilenen hayvanlarla ilgili açıklamalar, uyarılar, kurtarma çabaları ve bilgileri kapsıyordu. Laura Kasırgası’nda, en etkileşimli 36 konu arasından sadece 10’u kurtarma çalışmalarıyla ilgiliydi ve sadece bir konu kasırgaya odaklanıyordu. Benzer şekilde, Imelda Kasırgası bağlamında, 40 konudan 25’i sel sırasında etkilenen insanlara ve hayvanlarla ilgiliydi. Dahası, altı konu kasırga açıklamaları etrafında dönerken, dokuzu iklim değişikliği propagandasını ele alıyordu. Florence Kasırgası’nda en çok etkileşime giren 50 konudan 16’sı siyasi tartışmaları konu alıyordu. Bu siyasi tartışmalar, kasırga ve kurtarma operasyonlarıyla doğrudan hiçbir ilgisi olmayan, Porto Rikoluları hedef gösteriyordu.
Bu sonuçlar doğal afetlerin getirdiği krizleri hafifletmek için, arama kurtarma hizmetlerini yürüten yetkililerle ile mağdurlar arasında zamanında ve gerçek iletişimin önemini vurguluyor. Sosyal medya bu iletişimi sağlamak için elverişli bir araç olsa da kullanıcıların ürettiği ve karşılaştığı konu dışı içerikler dikkat dağıtarak arama kurtarma çalışmalarını sabote edebiliyor. Çalışmayı yürüten Liang ve Marquez, kriz anlarında sosyal medya kullanımının doğal afet hazırlıkları için yürütülen çalışmalar kapsamına alınması gerektiğini ortaya koyuyor.
Yürütülen bu çalışma, yetkililerin doğal afetler esnasında güvenlik ve arama kurtarma ile ilgili gönderilerin doğru kitleye ulaşması için bazı yöntemler öneriyor. Örneğin, kriz anlarında doğal afetlerle ilgili ‘dikkatli olun, yapın, yapmayın’ gibi kısa güvenlik mesajları yerine olayları betimleyen, yıkımı tasvir eden içerikler daha çok etkileşim aldığı için, yetkililerin kısa güvenlik mesajlarıyla tasvir edici mesajları birleştirerek paylaşımları etkiyi artırma ihtimali bulunuyor. Başka bir öneri olarak çalışmayı yürüten bilim insanları sosyal medya platformlarını da kriz anlarında yapılan paylaşımları filtrelemek, teyit etmek ve doğru bilgi içeren bilgilerin etkileşimini arttırmak için algoritmalar geliştirmeye davet ediyor. Marquez, bu sorunun yalnızca yetkililer tarafından çözülemeyecek kadar büyük ve çok paydaşlı bir sorun olduğunu ifade ediyor.