Yeni bir araştırma, akademide kabul gören ‘bilim insanının ya saf temel bilime odaklanması ya da uygulamaya yönelmesi gerektiği’ varsayımını sarsıyor. Söz konusu varsayıma göre; iki alanın aynı anda yürütülmesi araştırma kalitesini düşürüyor. Science dergisinde 27 Kasım’da yayımlanan çalışma ise tam tersini ortaya koyuyor.
ABD Kaliforniya Berkeley Üniversitesinden bilim insanlarının yürüttüğü çalışmaya göre; hem bilimsel makale yayımlayan hem de patent üreten araştırmacılar yalnızca daha üretken olmakla kalmıyor, aynı zamanda daha yenilikçi ve daha etkili bilimsel çıktılar üretiyor.
Berkeley Haas’tan Lee Fleming, Emma Scharfmann ve Cornell’den Matt Marx, 1976’dan bu yana hem makale yayımlayan hem de ABD patenti alan yaklaşık 700 bin araştırmacıyı tek bir veri tabanında birleştirdi.
Hem patentleyen hem de yayımlayan araştırmacıların hem bilimsel makaleleri hem de patentleri, yalnızca tek bir alana yoğunlaşanlara göre daha yenilikçi, daha etkili ve gelecekte daha fazla atıf alan çıktılar üretiyor. Araştırmacılara göre, ‘iki dünyayı birden yürütmek’ bir dikkat dağınıklığı değil, tam tersine bilimsel yaratıcılığı ve uygulamalı inovasyonu karşılıklı olarak besleyen bir süreç.
Pasteur kuadranı bilim insanları
‘Pasteur kuadranı’ (Pasteur’s quadrant) olarak bilinen bu bilim insanları; Donald Stokes’un 1997’de ortaya koyduğu araştırma sınıflandırmasıya dayanıyor. Kuadran, bilimsel çalışmaları iki eksene göre değerlendiriyor: temel anlayış arayışı ve kullanım amacı. Pasteur’ün kuadranı, hem temel bilim üretmeyi hem de pratik uygulamaları hedefleyen araştırmaları temsil ediyor. Pasteur kuadranı olan bilim insanları (PQR); bilimsel merakı ve toplumsal faydayı aynı anda gözetiyor. Örnek olarak; Louis Pasteur’ün bakteriyoloji çalışmalarının hem temel bilgi ürettiği hem de süt endüstrisindeki sorunları çözmesi verilebilir.

Makale yazarlarına göre, sonuçlar CRISPR devriminin öncüsü Jennifer Doudna’nın kariyeriyle de uyumlu. Doudna temel araştırmayı uygulamalı adımlarla birleştiren bir profil çiziyor; 300’den fazla bilimsel makale ve 100’ün üzerinde patente sahip, ayrıca birden fazla biyoteknoloji girişiminin kurucusu. UC Berkeley araştırmacılarına göre bu hibrit yaklaşım bir istisna değil, geleceğin bilimsel üretim modeli.
Phys.org’a konuşan Fleming “Bilimsel çalışmanızın uygulama alanını araştırma sırasında düşünmek, bilimin etkisini artırıyor.” dedi.
Daha yenilikçiler ve daha fazla atıf alıyorlar
Araştırma ekibi, 40 yılı aşkın veriyi kapsayan veri tabanında, PQR’lerin makalelerinin daha yenilikçi olduğunu, hem makalelerinin hem patentlerinin gelecekte daha fazla atıf aldığını ve kariyerlerinin farklı dönemlerinde hem yayımlayan hem patentleyenlerin yalnızca birine odaklananlara göre daha yaratıcı çıktılar ürettiğini ortaya koyuyor.
Aynı yıl içinde hem yayın yapan hem patent alan araştırmacılar, tüm gruplar arasında en yüksek etki skoruna ulaşıyor. Bu karşılıklı etkileşim iki yönlü çalışıyor: Uygulamalı problemler motivasyonu artırıp yaratıcılığı tetiklerken, temel bilim beklenmedik sonuçları fark edebilecek kuramsal donanımı sağlıyor.
Özellikle erken kariyer araştırmacılarında, patentle uğraşmanın yayın performansını düşürmediği; aksine uzun vadede yüzde 25 daha fazla bilimsel etki sağladığı gözleniyor. Veriler korelasyonel olsa da patent faaliyetinin temel bilimi geriletmediği, tam tersine beslediği görülüyor.
1980–2016 arasında PQR sayısı yüzde 350 artarken, bu araştırmacılar tüm mucitlerin yaklaşık yüzde 14’ünü ve bilim insanlarının yüzde 4’ünü oluşturuyor. Kadın araştırmacı oranı yüzde 5’ten yüzde 25’in üzerine çıkarken, neredeyse yarısı ABD’nin ekonomik üretimi en yüksek yüzde 1’lik bölgede yoğunlaşıyor.
Tablo, inovasyon ekosistemlerinin güçlü ekonomik merkezlerde hızla geliştiğini gösteriyor. Berkeley ekibi, bulguların özellikle tenür kriterleri, fonlama stratejileri ve teknoloji transferi politikaları açısından kritik olduğunu vurguluyor ve patent faaliyetini “bilimden sapma” olarak gören yaklaşımın geçerliliğini yitirdiğini savunuyor.
Kaynak: Science

