Yapay zeka ile ortaklık kurmak

Yapay zeka bir araç olmanın dışında bizimle beraber düşünen, sorgulayan bir ortak haline geldi. Bu dönüşüm, McLuhan’ın medya dönüşümüne yeni bir boyut kazandırıyor.

Bugünün büyük dil modelleri (LLM’ler), bilgileri benzeri görülmemiş bir hızda işliyor ve öğrenim ile disiplin yapılarının yeniden elden geçirilmesini zorunlu hale getiriyor.

Yapay zeka araçları eğitimcileri bir ikilemle baş başa bırakıyor: Yasaklamak ya da dahil etmek. Bazı eğitimciler yapay zeka araçlarının ödevlerde veya projelerde kullanılmasını yasaklamaya çalışırken bazıları da bunları sınıflarına dahil ederek orta yol bulmaya çalışıyor.

Her iki yaklaşım da, 60 yıl önce Kanadalı iletişim teorisyeni “Küresel Köy” kavramıyla tanınan Marshall McLuhan tarafından öngörülen daha derin bir dönüşümü gözden kaçırma riski taşıyor. 

“Elektrik çağının Kahini”

McLuhan, 1960’ların ortasında yayımladığı “Understanding Media” adlı kitabıyla “Elektrik Çağının Kahini” olarak anılmaya başladı. Kitaptaki “Otomasyon: Bir Yaşam Öğrenmek” başlıklı bölümde ise, teknolojinin eğitimi nasıl dönüştürdüğüne dair çarpıcı bir gözlemle dikkat çekti: “İyi bir yol inşa edildiğinde, küçük kırmızı okul binası ölür.”

McLuhan, teknolojik değişimin yalnızca mevcut sistemleri geliştirmediğini ayrıca onları dönüştürdüğünü öne sürüyor. Yollar bir zamanlar eğitime erişimi artırıyordu. Otomasyon ise bu mantığı tersine çevirdi. 

McLuhan, “Otomasyon, insan işlevlerinin bir uzantısı değil; insan tepkilerinin tamamen programlanmasını mümkün kılan süreçlerin hızlandırılmasıdır” diyerek, teknolojinin yalnızca işleri kolaylaştıran bir araç olmadığını, insanın düşünme biçimini dönüştürme ve onu kendi uzantısına bağımlı hale getirme potansiyeli taşıdığını vurgular.

McLuhan’a göre otomasyon, sadece iş alanlarını bitirmekle kalmaz, aynı zamanda öğrenme dünyasındaki konuları da sonlandırıyor. Bu görüş, bilgisayar biliminin kalıpları tanıma yeteneği sayesinde daha bütünsel, ilişkisel ve duyarlı düşünme yollarını gerektirdiğini öne sürüyordu.

McLuhan, bilgisayarların sadece eski yöntemleri hızlandırmakla kalmayıp, yepyeni düşünme biçimlerine kapı aralayacağını öngörmüştü. Ona göre bu yeni süreçler, daha bütüncül, ilişkisel ve duyarlı bir bakış açısı gerektiriyordu.

Otomasyon sanatı zorunlu hale getiriyor 

McLuhan, otomasyonun beşeri bilimleri gereksizleştirmekten çok onları zorunlu kıldığını savunur. “Otomasyon insanı geçersiz kılmaz; onu evrensel kılar… Otomasyon, insanı bir bütün olarak ele almamızı zorunlu kılar” diyen McLuhan, teknolojik dönüşüm çağında insanın yalnızca üretici değil, aynı zamanda düşünen, sorgulayan ve anlam arayan bir varlık olarak yeniden merkeze alınması gerektiğini vurgular. Yapay zekanın iletişim ve yaratıcılık süreçlerine dahil olduğu bir çağda; kültürü anlamak, etik düşünmek ve hayal gücünü kullanmak her zamankinden daha önemli.

Bu noktada yönümüzü bulmamıza yardımcı olabilecek kavramlardan biri de “bitişik olasılık”. Kavram, ilk olarak evrimsel biyolog Stuart Kauffman tarafından 2002’de ortaya atıldı. ’Kauffman, bu terimi canlıların mevcut özelliklerinin küçük değişimlerle yeni kombinasyonlar oluşturması, tıpkı bir sonraki evrimsel adımın “bitişik” bir olasılık alanında saklı olması gibi biyolojik sistemlerdeki yenilikleri açıklamak için kullandı. Örneğin, hücrelerin fotosentez yeteneği kazanması, mevcut kimyasal yapıların yeni bir düzenlenişiyle mümkün olmuştu.

Daha sonra yazar Steven Johnson, 2010’da yayımlanan “Where Good Ideas Come From” adlı kitabında bu kavramı teknoloji ve inovasyon bağlamına taşıdı. Johnson’a göre, yenilikler genellikle “sıfırdan” ortaya çıkmaz. Mevcut fikirlerin, araçların veya teknolojilerin beklenmedik şekillerde birleştirilmesiyle doğar. Örneğin, Gutenberg’in matbaası, üzüm presi ve madeni para baskı tekniklerinin bir senteziydi. Johnson, bitişik olasılığın “keşiflerin doğal sınırlarını çizen bir tür gelecek gölgesi” olduğunu söyler.

Aslında “Bitişik olasılık” kavramı kısacası mevcut fikir ve teknolojilerin yeni şekillerde bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan fırsatları ve yenilikleri ifade ediyor. Yapay zeka bağlamında bu kavram, insan ve makinenin birlikte yaratabileceği yeni fırsatları tanımlıyor.

Bu yaklaşıma “Yapay Zekaya Bitişiklik” (AI-adjacency) adı veriliyor. Bu anlayış, yapay zekayı insan zekasının yerini alacak bir araç olarak değil, stratejik iş birliği ve yaratıcı sorgulamada bir ortak olarak ele alıyor.

Yapay zekayla yaratıcı sorgulamada 6 yol

McLuhan’ın medya kuramları, yapay zekanın eğitimde ve düşünsel süreçlerde nasıl konumlanması gerektiğine dair yalnızca eleştirel değil aynı zamanda yol gösterici bir çerçeve sunuyor. 

McLuhan, teknolojilerin insanın bir uzantısı olduğunu vurgulayarak şöyle der: “İnsan araç yapar, sonra da araç insanı yapar.” Bu yaklaşım, yapay zeka kullanımında asıl sorunun “ne yapabiliyor?” değil, “biz onunla ne yapıyoruz ve neye dönüşüyoruz?” olduğunu hatırlatır. 

Yapay zekayla birlikte düşünmeyi, üretmeyi ve öğrenmeyi mümkün kılan altı temel yaklaşım, bu dönüşüm sürecinde hem bireysel hem de toplumsal farkındalığı artırma potansiyeli taşıyor.

Eleştirel ayırt etme 

İlk adım, eleştirel ayırt etme becerisi. Bu, bir eserin ya da bilginin üretim sürecinde yapay zeka kullanılmış olsa da olmasa da, onun entelektüel ve kültürel değerini değerlendirebilme yetisi anlamına gelir.

Örneğin, oyun tasarımcısı Jason Allen’ın yapay zeka destekli görseli Théâtre D’opéra Spatial, 2022’de Colorado Eyalet Fuarı’ndaki dijital sanat yarışmasında birincilik kazandığında ve Allen bunu sosyal medyada paylaştığında büyük tartışmalar başladı. 

Yorumcular, yapay zekanın yaratıcı sürece dahil olduğu bir eserin sanatsal değerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda fikir birliğine varamadı. Allen’ın Midjourney’de 600’den fazla metin komutu yazarak 80 saatten fazla zaman harcadığı ve görsel üzerinde dijital düzenlemeler yaptığı bildirildi. 

Stratejik iş birliği

Bir diğer adım olan stratejik iş birliği, yaratıcı bir sürece yapay zekayı ne zaman ve nasıl dahil edeceğimiz konusunda dikkatli ve bilinçli kararlar almayı gerektiriyor. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, ChatGPT’nin öğrencilere yazma becerileri konusunda geri bildirim sağlayan bir araç olarak “olumlu ve anlamlı” bir etkisi olduğunu ortaya koydu.

Buradaki esas değer, yapay zeka destekli iş birliğinin, öğrencilerin kendilerini yazılı olarak ifade etmeye olan ilgisini artması.

Sesin ve vizyonun korunması

Üçüncü adım sesin ve vizyonun korunması. Bu, teknolojinin bireysel ifadeye hizmet etmesini sağlar. Boston’daki Berklee Müzik Koleji’nde, farklı eğitmenlerle çalışan öğrenciler, yapay zekanın yaratıcı süreçlerini nasıl destekleyebileceğini araştırmaya teşvik ediliyor. Ancak yapay zeka kullanıldığında, eğitmenler çıktının mutlaka sanatçının kendi tarzını yansıtması gerektiğini vurguluyor; sadece algoritmanın akıcılığına dayanmak yeterli görülmüyor.

Bu yaklaşım, teknolojik iş birliği içinde öğrencilerin hem kendilerinin farkına varmalarını hem de özgün yaratıcı kimliklerini geliştirmelerini sağlıyor.

Kültürel ve sosyal sorumluluk

Yapay zeka araçları tarafsız değil. Ancak kültürel ve sosyal sorumlulukla geliştirildiklerinde güçlü birer destekçiye dönüşebilirler. Bu da dördüncü adım. 

Vancouver Adası’nda yürütülen bir projede, yok olma tehlikesi altındaki yerli dillerden biri olan Kwak’wala için özel olarak bir sesli metne çeviri teknolojisi geliştiriliyor.

Bu proje, yapay zekanın uzun süredir dışlanmış sesleri yükseltebileceğini gösteriyor. Burada en önemli unsur ise geliştirme sürecinin yerli toplulukların kontrolünde olması ve kültürel bilginin yine topluluğun elinde kalması.

Uyarlanabilir uzmanlık

Beşinci adım olan uyarlanabilir uzmanlık, her durumda rutin çözümlerle yetinmemeyi ve ne zaman yenilikçi bir yaklaşım gerektiğini bilmeyi ifade ediyor. Yapay zekanın entegre olduğu bir dünyada öğrencilerin, hangi durumlarda yapay zekadan alınan yanıtlar üretkenliği artırır ve hangi durumlarda insanın yavaş, derinlemesine ve yaratıcı düşünmesine ihtiyaç vardır konusunu ayırt edebilmesi gerekiyor.

Yaratıcı ve entelektüel özerklik

Altıncı ve son yol ise yaratıcı ve entelektüel özerklik. Bu, beşeri bilimler eğitiminin temelini oluşturan bir ilke. Bu yaklaşım, bireyin kendini geliştirmesini amaçlayan Almanca Bildung kavramına dayanır ve bireyin karmaşık fikirlerle eleştirel biçimde etkileşime girerek kendini geliştirmesini ifade ediyor.

Yapay zekanın entegre olduğu günümüz dünyasında, bağımsız düşünmeyi teşvik etmek ve zorlu meselelere derinlemesine odaklanabilmek hala büyük önem taşımaktadır. 

Yükseköğretimin karşı karşıya olduğu asıl zorluk ise yapay zeka araçlarıyla yaratıcı iş birlikleri kurarak entelektüel özne olma kapasitesini nasıl artırabileceğidir. Örneğin, Pennsylvania’daki Lehigh Üniversitesi’nde beşeri bilimler öğrencileri, bilgisayar bilimcilerle birlikte çalışarak “Algoritmalar ve Sosyal Adalet” gibi disiplinler arası dersler geliştiriyor. Bu derste, veri analiz süreçlerine insani ve eleştirel bakış açıları entegre ediliyor.

Kendi yansımamızın tutsağı olmak

McLuhan’ın medya kuramları yapay zekayı yalnızca bir teknoloji olarak değil aynı zamanda insan bilinci üzerine dönüştürücü bir güç olarak ele alır. Bugün yapay zeka, bilgi üretiminden sanata, eğitimden toplumsal sorunlara kadar her alana nüfuz etmiş durumda. Ancak bu gelişme beraberinde kritik bir soruyu da getiriyor: Biz hala düşüncenin öznesi miyiz yoksa kendi araçlarımızın nesnesine mi dönüşüyoruz.

McLuhan’ın “Understanding Media” adlı eserinde aktardığı Narkissos miti bu soruya yanıt veriyor. Narkissos, kendi yansımasını tanıyamadığı için onu başka biri sanır ve o görüntünün büyüsüne kapılarak gerçekliktek kopar. McLuhan bunu “ayna aracılığıyla kendini genişletme” olarak tanımlar ve şöyle der: “Bu yansıma, algılarını uyuşturdu ve onu kendi uzantısının hizmetkarı hâline getirdi.” Yani Narkissos, kendi yansımasına bağımlı hale geldi.

Bugün yapay zeka araçlarına sınır koymadan, sorgulamadan ve farkında olmadan teslim olduğumuzda benzer bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Yapay zekada asıl tehlike, onun insanın yerini tamamen alması değil bireyin öz farkındalığını yitirmesi ve bizi biçimlendirmeye başlaması. Teknolojik araçları sorgulamadan kullandıkça, farkında olmadan onların düşünme, üretme ve öğrenme biçimimizi şekillendirmesine izin veririz. McLuhan’ın deyimiyle, kendi araçlarımızın aracına dönüşürüz.

Kaynak: The Conversation, Gordon A. Gow, Understanding Media Marchall McLuhan