Yapay zeka iş dünyasında endişe yaratıyor

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yapay zekanın iş kollarında genişleyen varlığının uyandırdığı endişe toplumların kültürel algılarıyla şekilleniyor.

Yapay zeka geliştikçe, iş gücündeki rolü basit görevlerin ötesine geçerek, bir zamanlar tamamen insana özgü olduğu düşünülen mesleklere kadar genişliyor. Yapay zeka doktorlarının hastalıkları teşhis etmesi, yapay zeka yargıçlarının mahkeme kararları vermesi ve yapay zeka yöneticilerinin çalışanları denetlemesi artık bilim kurgu değil yakın geleceğin gerçeği. 

Peki, insanlar bu değişime nasıl yaklaşıyor? Yeni bir araştırma, yapay zekanın insan işçilerin yerine geçmesi konusunda dünyada büyük görüş ayrılıkları olduğunu gösteriyor. Bu, kabul veya korkunun büyük ölçüde kültürel ve psikolojik algılara bağlı olduğunu gösteriyor.

Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü’ndeki araştırmacılar tarafından yürütülen ve American Psychologist dergisinde yayımlanan bu çalışma, 20 ülkeden 10 bin katılımcının yapay zekanın doktorlar, yargıçlar, yöneticiler, bakım çalışanları, din görevlileri ve gazeteciler gibi altı temel meslekteki rolüne ilişkin endişelerini değerlendirdi. Bulgular, toplumların yapay zekayı nasıl gördüğüne dair önemli farklılıkları gözler önüne serdi. Bazıları bunu bir teknolojik ilerleme olarak kabul ederken, diğerleri insan uzmanlığını ve etik karar verme yetisini tehdit eden bir unsur olarak gördü. 

İş hayatında yapay zeka: Bölünmüş bir dünya

Araştırma, yapay zekaya yönelik korkuların ülkeden ülkeye büyük farklılık gösterdiğini ortaya koydu. Hindistan, Suudi arabistan ve ABD, özellikle doktorlar ve yargıçlar gibi etik muhakeme, adalet ve duygusal zeka gerektiren mesleklerde yapay zekanın kullanılmasına dair en yüksek endişeyi taşıyan ülkeler oldu. 

Ülkelerin farklı meslek gruplarındaki yapay zeka rollerine duyduğu endişe oranları
Kaynak: American Psychologist

Buna karşılık, Türkiye, Japonya ve Çin, yapay zeka konusunda en düşük kaygı seviyelerine sahip ülkeler arasında yer aldı. Araştırmacılar, bu ülkelerin yapay zekanın iş hayatındaki rolüne daha olumlu baktıklarını belirtti. Almanya ise daha temkinli bir duruş sergileyerek orta seviyede bir yaklaşım benimsedi.

Bu farklılıklar, araştırmacılara kültürel faktörlerin, teknolojik geçmişin ve mevcut yapay zeka politikalarının toplumların bakış açısını doğrudan etkilediğini düşündürdü. araştırma, bazı toplumların karar alma süreçlerinde etik ve ahlaki boyutlara büyük önem verirken, bazılarının yapay zekayı teknolojik ilerlemenin doğal bir uzantısı olarak kabul etmeye daha yatkın olduğunu gösterdi.

Yapay zeka bazı mesleklerde daha korkutucu

Coğrafi farklılıkların ötesinde, araştırma belirli meslekler bazında da yapay zeka korkularında farklılıklar bulunduğunu gösterdi. 20 ülkenin neredeyse tamamında, yapay zeka yargıçlar en fazla korku uyandıran meslek grubu oldu.Bu durum, yapay zeka destekli yargı kararlarının adalet, şeffaflık ve etik açıdan yaratabileceği riskler konusunda derin endişeler olduğunu gösterdi. Mahkemelerde bir yapay zekanın karar vermesi fikri yoğun bir şüpheyle karşılandı. Birçok katılımcının, hiçbir algoritmanın yargıçlık için gerekli olan ahlaki muhakemenin yerini alamayacağına inandığı belirlendi.

Doktorlar ve bakım çalışanları da en çok endişe duyulan meslekler arasında yer aldı. Özellikle empati ve güvenin sağlık hizmetlerinde merkezi bir rol oynadığı kültürlerde, katılımcılar yapay zekanın yaşam ve ölümle ilgili tıbbi kararlar vermesi konusunda endişelerini dile getirdi. Yapay zekanın duygusal zeka, sezgi ve insani bağ kurma yeteneğinden yoksun olduğu ve bu nedenle hastalarla etkili bir iletişim kuramayacağı düşünüldü.

Öte yandan, yapay zeka gazetecileri en az tepkiyle karşılandı. Ankete katılan 20 ülkenin 17’sinde, yapay zekanın haber üretiminde kullanılması en az korku uyandıran alan olarak belirlendi. araştırmacılar, gazeteciliğin hukuki veya tıbbi kararlar gibi doğrudan bireylerin yaşamını etkileyen bir süreç olmaması nedeniyle insanların yapay zeka haberlerine daha esnek yaklaştığını belirtti. 

Bir diğer endişe alanı ise yapay zeka yöneticileri oldu. Özellikle liderlik becerisi gerektiren, çatışma çözme ve motivasyon gibi insani faktörlerin ön planda olduğu yönetim rollerinde yapay zekanın etkili olup olamayacağı tartışıldı.

İnsanlar neden yapay zekadan korkuyor?

Araştırmaya göre, insanların yapay zekaya duyduğu korkunun temelinde, bir işin gerektirdiği insani beceriler ile yapay zekanın sunduğu yetenekler arasındaki uyumsuzluk yatıyor. Yapay zekaya yönelik endişeler, büyük ölçüde insanların belirli bir meslek için gereken psikolojik özellikleri, yapay zekanın ne kadar karşılayabileceğine dair inançlarına bağlı olarak şekilleniyor.

Hindistan ve ABD’den katılımcıların altı mesleği sekiz temel psikolojik
özellik açısından değerlendirme tablosu
Kaynak: American Psychologist

Araştırmada, katılımcılardan her mesleği sekiz temel psikolojik özellik açısından değerlendirmeleri istendi. Bunlar sekiz temel özellik; sıcaklık, samimiyet, hoşgörü, adalet, yetkinlik, kararlılık, zeka ve hayal gücü olarak belirlendi. Daha sonra yapay zekanın bu özellikleri sergileyip sergileyemeyeceğinin değerlendirilmesi istendi. Sonuçlar, bir meslek için gerekli psikolojik niteliklerle yapay zekanın algılanan yetenekleri arasındaki fark ne kadar büyükse, korkunun ve endişenin o kadar yüksek olduğunu gösterdi.

Örneğin, insanlar bir yargıcın adil ve ahlaki değerlere sahip olması gerektiğini düşünürken, yapay zekanın etik muhakeme yapamayacağına inanıyor. Benzer şekilde, doktorların hastalarına karşı samimi ve şefkatli olması gerektiği algısı güçlü ancak yapay zekanın bu duygusal yönü taklit edemeyeceği düşünülüyor. Buna karşılık, gazetecilikte kararlılık ve teknik yetkinlik ön planda olduğu için, yapay zekanın bu alanda daha kolay kabul görebileceği görülüyor.

Bu bulgular, yapay zekanın iş hayatında benimsenmesinin sadece teknolojik yetenekleriyle değil, aynı zamanda toplumun o mesleği ne kadar insana özgü gördüğüyle doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor.

Politika ve sektör için çıkarımlar

Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü’nde
İnsanlar ve Makineler Merkezi
Direktörü Iyad Rahwan
Kaynak: American Psychologist

Araştırmacılara göre bu sonuçlar, yapay zekayı iş gücüne entegre etmeye çalışan politikacılar ve sektör liderleri için önemli bilgiler taşıyor. Araştırma, yapay zekayı her yere aynı şekilde uygulamanın başarılı olamayacağını, bunun yerine yapay zeka uygulamalarının kültürel ve mesleki beklentilere göre uyarlanması gerektiğini öne sürüyor. Max Planck İnsan Gelişimi Enstitüsü’nde İnsanlar ve Makineler Merkezi Direktörü Iyad Rahwan, konu hakkında “Tek tip bir yaklaşım, kritik kültürel ve psikolojik faktörleri göz ardı ederek, farklı toplumlar ve kültürler arasında faydalı yapay zeka teknolojilerinin benimsenmesine potansiyel olarak engeller.” diyor.

Örneğin, tıp ve hukuk alanlarında yapay zekaya yönelik direnç, bu alanlarda yapay zekanın bir destek aracı olarak konumlandırılması gerektiğini gösteriyor. Benzer şekilde, yapay zeka yöneticileri konusundaki endişeler, tam otomasyon yerine insan-yapay zeka iş birliğinin daha başarılı sonuçlar verebileceğini gösteriyor. 

Araştırmacılar ayrıca yapay zekayı gereğinden fazla insanlaştırma (antropomorfizasyon) konusunda uyarıda bulunuyor. Yapay zekayı daha insancıl göstermenin başlangıçta güveni artırabileceğini ancak insanların yapay zekadan beklentileri karşılanmadığında bu güvenin tersine dönebileceği düşünülüyor. 

Bu araştırma, yapay zekanın iş dünyasına entegrasyonun sadece teknolojik bir mesele değil, aynı zamanda psikolojik, kültürel ve etik bir konu olduğu gözler önüne seriyor. Bu, yapay zekaya entegre olma sürecinin toplumların değerlerine, etik ilkelerine ve beklentilerine uygun şekilde yönetilmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. 

Kaynak: American Psychologist