Yapay zekayla duyguları anlama çabası her geçen gün artarken, bilimsel belirsizlikler, etik kaygılar ve gizlilik ihlalleri bu teknolojiyi tartışmalı bir noktaya taşıyor.
Yapay zekayla duyguları anlama çabası her geçen gün artarken, bilimsel belirsizlikler, etik kaygılar ve gizlilik ihlalleri bu teknolojiyi tartışmalı bir noktaya taşıyor.
Yapay zeka dünyasında, duygu tanıma teknolojileri, insanların mutlu, üzgün, öfkeli ya da sakin olup olmadığını fiziksel ve biyometrik veriler üzerinden algılayabileceğini iddia ediyor. Bu iddialar heyecan verici gibi görünse de, bilimsel kanıtlar bu teknolojilerin güvenilirliği konusunda ciddi şüpheler yaratıyor. Bilimsel tartışmaların yanı sıra, bu araçların kullanımıyla ilgili etik ve yasal sorunlar da giderek daha fazla gündeme geliyor.
The Conversation’da yayınlanan verilere göre, küresel duygu tanıyan yapay zeka pazarı 2022 yılında 34 milyar dolar değerindeyken, 2027’ye kadar bu rakamın 62 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Öte yandan uzmanlar, bu teknolojilerin temelindeki bilimsel varsayımların hatalı olduğunu ve gizlilik, eşitlik ve bireysel haklar açısından ciddi riskler barındırdığını belirtiyor.
Yapay zekayla duyguları okuma vaadi
Duygu tanıma sistemleri, bir kişinin duygusal durumunu tahmin etmek için kalp atış hızı, ses tonu, deri nemi, jestler ya da yüz ifadeleri gibi biyometrik verileri analiz ediyor. Bu teknoloji, sağlık, müşteri deneyimi, pazarlama ve iş yeri yönetimi gibi çeşitli alanlarda kullanılmak üzere tanıtılıyor. Örneğin, Avustralya merkezli inTruth Technologies girişimi, gerçek zamanlı duyguları izleyebileceğini iddia eden bir bileklik cihazı geliştirdi. Şirketin kurucusu Nicole Gibson, bu cihazın işverenlere ekip performansını ve zihinsel sağlığı izleme konusunda yardımcı olabileceğini ve hatta travma sonrası stres bozukluğu gibi durumları öngörebileceğini belirtiyor. Gibson, bu sistemi “sizin hakkınızda her şeyi, ne hissettiğinizi ve neden hissettiğinizi bilen bir yapay zeka duygu koçu” olarak tanımlıyor.
Bilim insanları ise yapay zekanın duyguları okuyabileceği iddialarına şüpheyle yaklaşıyor. İnsan duygularının yalnızca fiziksel sinyallerle ölçülemeyecek kadar karmaşık olduğunu savunuyorlar. 2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre, duyguları fiziksel verilere dayanarak güvenilir ve tutarlı bir şekilde ölçmek mümkün değil. Araştırmacılar, evrensel duygusal ifadelerin bulunmadığını ve aynı biyometrik verilerin farklı bağlamlarda farklı anlamlar taşıyabileceğini belirtiyor.
Kusurlu bir temel
Duygu tanıyan yapay zeka sistemleri, duyguların evrensel olarak ifade edildiği ve objektif bir şekilde ölçülebileceği varsayımına dayanıyor. Psikoloji alanındaki araştırmalar bu varsayımı desteklemiyor. İnsan duyguları bireyler ve kültürler arasında büyük farklılıklar gösterebilirken, aynı yüz ifadesi ya da fiziksel tepki farklı bağlamlarda tamamen farklı anlamlar taşıyabiliyor. Örneğin, gülümseme her zaman mutluluğu ifade etmeyebiliyor. Bazen nezaket, gerginlik ya da alaycılık göstergesi olabiliyor. Benzer şekilde, kalp atış hızı ya da deri nemindeki değişiklikler bir kişi için stresi ifade ederken, bir başka kişi için heyecan anlamına gelebiliyor.
Bazı eleştirmenler, duygu tanıyan yapay zekaları, fiziksel özelliklerden kişilik ya da yetenek çıkarımı yapan ve bilim dışı kabul edilen frenoloji ve fizyognomi gibi yaklaşımlara benzetiyor. Bu teknolojilerin, insan duygularını sabit kategorilere indirgediği ve gerçek hayattaki karmaşıklığı yansıtamadığı yönünde ciddi endişeler bulunuyor.
Etik sorunlar
Duygu tanıyan yapan zeka sistemleri yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda ciddi etik soruları da beraberinde getiriyor. Teknoloji, gizlilik ihlali, önyargı ve ayrımcılık gibi konularda eleştiriliyor. MIT Technology Review’a göre, duygu tanıma teknolojilerinin kullandığı veri setleri, ırksal ve toplumsal önyargılar barındırabiliyor.
Avustralya’da yapılan bir ankette, yetişkinlerin yalnızca yüzde 12,9’u iş yerinde duygu tanıyan yapan zeka sistemlerinin kullanımını desteklediğini belirtiyor. Katılımcılar bu teknolojiyi istilacı, etik dışı ve hatalara açık olarak değerlendiriyor. The Conversation’ın iddialarına göre ABD’deki çalışanlar da benzer endişeler dile getiriyor ve bu sistemlerin yanlış değerlendirmelere yol açabileceğinden korkuyor.
Duygu tanıyan yapan zeka sistemlerinin zihinsel sağlık gibi alanlarda belirli potansiyelleri olduğu savunuluyor. Nicole Gibson, bu teknolojinin geçmişteki önyargılarla ilgili sorunları çözmeye odaklandığını ve daha kapsayıcı veri setleri kullanıldığını belirtiyor. Yine de uzmanlar, sıkı etik yönergelerin ve bilimsel incelemelerin şart olduğunu vurguluyor. Bu önlemler olmadan, duygu tanıyabilen yapay zeka sistemleri yenilik yerine istismar aracı olma riski taşıyor.
Kaynak: The Conversation, MIT