Yangın ekosistemleri nasıl dönüştürüyor?

Özel haber: Yaz aylarının gelmesiyle birlikte orman yangınları ülke gündemine girmeye başlıyor. 2N News’e konuşan Dr. İsmail Bekar, “Yangın sonrası fidan dikme çabaları, özellikle Akdeniz ekosistemleri için, kesinlikle doğru bir yaklaşım değil.” diyerek önemli bir noktaya parmak basıyor.

Türkiye, özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde yaz aylarıyla birlikte sıklaşan orman yangınlarıyla karşı karşıya kalıyor. Son 20 yıldır, her yıl ortalama 2 binin üzerinde yangın meydana gelirken, yüz binlerce hektarlık ormanlık alan küle döndü. Cumhuriyet tarihinin en şiddetli orman yangınları ise 2021 yılında gerçekleşti. 53 ilde çıkan 299 orman yangınında 8 kişi hayatını kaybetmiş, 150 binden fazla hektar ormanlık alan ve yerleşim yeri küle dönmüş, binlerce hayvan yaşamını yitirmişti. 

Araştırmacılar, orman yangınlarının artışında iklim değişikliğinin, kuraklık dalgalarının ve insan etkisinin belirleyici rol oynadığını söylüyor. Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kurumlar, yangınlara müdahalede teknolojik sistemleri devreye alarak gözetleme kuleleri, insansız hava araçları ve yer ekipleriyle mücadeleyi sürdürüyor. Ancak yangınlarla mücadelede yalnızca söndürme değil, yangın öncesi alınacak tedbirler ve yangın sonrası ekolojik planlamalar da büyük önem taşıyor. Çünkü her yangın, yalnızca ağaçları değil, toprağı, canlıları ve tüm bir ekosistemi etkiliyor. 

Dr. İsmail Bekar

Bilim insanları, yangın sonrası yapılan müdahalelerde doğanın kendini yenileme döngüsünün dikkate alınması gerektiği konusunda uyarıyor. Yangınların yalnızca bir afet değil, aynı zamanda doğanın bir parçası olduğunu kavramak önemli.

Bu bağlamda, kamuoyunda yangın ekolojisinin öneminin anlaşılması gerekiyor. Yangın ekolojisi, yangınların ekosistemler üzerindeki etkisini ve bu ekosistemlerin yangına nasıl adapte olduğunu inceleyen bir bilim dalı. Örneğin, bazı bitkiler yangını tam anlamıyla “bekliyor” ve tohumları ancak alevlerle temas ettikten sonra filizleniyor. Yangın ekologları, yangın sonrası müdahale stratejilerinin belirlenmesinde kritik rol oynuyor.

Peki, yangınların çıkış nedeni ne ve yangınlardan sonra doğa kendini nasıl onarıyor? Bu sürece müdahil olunmalı mı? Münih Teknik Üniversitesinden yangın ekoloğu Dr. İsmail Bekar, ülkemizdeki orman yangınları hakkında merak edilenleri 2N News’e değerlendirdi. 

Yıldırım kaynaklı orman yangınları göz ardı ediliyor

İsmail Bekar insan etkisinin, iklim değişikliğinin, makilik alanların yapısının yangınlar üzerinde etkisinin olup olmadığını anlattı. Dr. İsmail Bekar, istatistiki veriler üzerinden orman yangınlarına ilişkin şu bilgileri verdi: 

“İstatistiklere bakacak olursak Türkiye’de çıkan orman yangınlarının büyük bir kısmı insan kaynaklı. Örneğin, 2002-2022 yılları arasında çıkan yangınların yaklaşık yüzde 50’si insan kaynaklıyken yüzde 12’si yıldırım kaynaklı. Ancak yüzde 38’inin nedeni bilinmiyor. Fakat buna rağmen kamuoyunda ya da bazı bilimsel çalışmalarda ‘yüzde 12’si yıldırım, gerisi insan kaynaklı’ gibi ifadeler kullanılabiliyor. Bence bu gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Evet, yüzde 38’lik bilinmeyen kısmın sebeplerini gerçekten bilmemiz mümkün olsa yangınların çok büyük bir kısmı yine insan kaynaklı olacaktır. Ancak yıldırım kaynaklı yangınlar da azımsanamayacak düzeyde.” 

İsmail Bekar, Türkiye’de yıldırımlardan kaynaklanan orman yangınlarının oranının zaman zaman yüzde 50’ye çıktığını belirtti. Orman yangınlarının nedeninin bölgeden bölgeye değişkenlik gösterebildiğini vurgulayan Bekar, şu şekilde konuştu:

“Burada ülke çapındaki oranlardan daha önemli olan şey ise bu dağılımın gösterdiği coğrafi değişkenlik. Biz yakın zamanda bu konuda bir çalışma yaptık. Yaptığımız çalışmada gördük ki yıldırım yangın oranları Türkiye’de çok ciddi bir değişiklik gösteriyor. Örneğin, İstanbul’daki yangınların çok büyük kısmı insan kaynaklı ve sebebi bilinmeyen yangınlar. Yıldırım kaynaklı yangın oranı ise azımsanacak kadar düşük. Ancak Muğla’ya baktığımızda –ki Türkiye’nin yangın açısından en aktif bölgelerinden biridir– bazı yıllarda yıldırım yangınların oranı yüzde 50’yi bulabiliyor.”

Yangın ekoloğu Bekar, bu yangınların bölgeden bölgeye farklılık gösterdiğine vurgu yaparak, “Bu, yangın nedenlerinin bölgesel olarak ne kadar ciddi farklılıklar gösterebileceğini çok iyi ortaya koyuyor. Bu nedenle yıldırım kaynaklı yangınların tamamen göz ardı edilmesi ya da bu yangınlara özgü yönetim planlarının oluşturulmaması, söz konusu bölgelerde çok ciddi sorunlara yol açabilir.” ifadesini kullandı.

Dr. Bekar, bu durumun sadece bugünün verileriyle değil, gelecekteki olası değişimlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Zira, iklim değişikliği nedeniyle yıldırım olaylarının artması, sıcak hava dalgalarının sıklaşması ve kuraklık koşullarının yaygınlaşması yıldırım yangınlarını daha da önemli hale getirebilir. 

İsmail Bekar, “Bu yüzden yangın yönetimine daha bölgesel bir bakış açısıyla yaklaşmak, her bölgenin kendi risk profilini dikkate alan detaylı ve uyarlanabilir yönetim planları geliştirmek gerekiyor. Ancak bu şekilde yangın yönetiminde gerçekten etkili ve sürdürülebilir bir başarı elde edebiliriz.” diyor. 

“Akdeniz ormanları yangınla evrimleşmiştir”

Yangın sonrası ekolojik sürece de değinen İsmail Bekar, örneğin Akdeniz ve Karadeniz ormanlarındaki toparlanma farklarına ışık tuttu. Bekar, Akdeniz ekosistemlerinin yangınla evrimleştiğini ancak insan kaynaklı orman yangınlarının büyük hasar verdiğini belirtiyor. 

Çanakkale’de orman yangını – 2013 (AA)

İsmail Bekar, bölgelerin yangınlara verdiği tepkileri şöyle anlatıyor:

“Türkiye’de yangın açısından en aktif bölgeler, Çanakkale’den başlayıp Ege kıyılarını takip ederek Antalya’ya kadar uzanan ve genel olarak Akdeniz ekosistemi olarak tanımlanan alanlardır. Bu ekosistemlerin en önemli özelliklerinden biri, yüz binlerce hatta milyonlarca yıldır yangınla birlikte var olmalarıdır. Bu nedenle buradaki bitki örtüsü ve ekosistemler, yangına karşı çeşitli adaptasyonlar geliştirmiştir; yani yangınla birlikte yaşamayı öğrenmişlerdir.”

Konuşmasının devamında İsmail Bekar, bazı bitki ve ağaç türlerinin yangınlara verdiği yanıttan bahsederek örnek veriyor:

“Bu uzun evrimsel geçmiş, bitkilerin yangına dayanıklı özellikler kazanmasına neden olmuştur. Örneğin, bazı ağaç türleri kalın kabuklara sahiptir; bazıları ise serotini adı verilen bir adaptasyonla, kozalaklarını yangın esnasında yayılan ısıyla açar ve tohumlarını yangın sonrası ortama bırakır. Bazı bitkilerde ise tohumlar, yüksek sıcaklıkla karşılaştıklarında çimlenme oranlarını artırır. Tüm bunlar, bu ekosistemlerin yangın sonrasında, yeterli zaman ve uygun koşullar sağlandığında kendilerini yenileme kapasitesine sahip olduklarını gösterir.”

Devamında, bu alanların ne kadar sürede toparlandığını anlatan Bekar, örneğin, kızılçam ormanlarının eski boylarına ulaşmasının genellikle 30-40 yılı bulduğunu söyledi. Bekar, bu sürenin insan ömrüyle kıyaslanmaması gerektiğini vurgulayarak, doğanın kendi ritmi ve döngüsü içinde değerlendirmek gerektiğini belirtti. 

İsmail Bekar, yangın sonrası müdahalelere ilişkin, “Özellikle Akdeniz ekosistemlerinde, yangın sonrası ağır müdahalelerden kaçınılmasını savunuyoruz. Büyük iş makineleriyle alana girerek yapılan müdahaleler, toprağın yapısını bozabilir ve ekosistemin doğal toparlanma sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu yüzden bu tür alanların mümkün olduğunca gözlemlenmesi ve kendi haline bırakılması, doğa temelli bir yaklaşımdır.” dedi. 

İsmail Bekar, ancak burada önemli ayrım olduğunun altını çiziyor. Söz konusu adaptasyonların belli yangın rejimlerine karşı geliştiğini bildiren Bekar, “Eğer bu rejimlerde ciddi değişiklikler meydana gelirse, mevcut adaptasyonlar yetersiz kalabilir.” diyor. 

Sözlerinin devamında bunu bir örnekle açıklıyor: “Örneğin kalın kabukluluk, daha çok düşük şiddetli yüzey yangınlarına karşı etkili bir savunmadır. Ama eğer bölgedeki yangınlar taç yangınlarına – yani ağaçların tamamının yandığı daha şiddetli yangınlara – dönüşüyorsa, kalın kabuk artık koruyucu bir işlev görmeyebilir. Çünkü bu özellik belirli bir sıcaklığa kadar koruma sağlar; yangın şiddeti bu eşiği aşarsa adaptasyon işlevini yitirir. Dolayısıyla yangına uyumlu bu ekosistemlerde bile, yangın rejimlerinde yaşanan değişiklikleri dikkatle izlememiz gerekiyor. Ülkemizdeki yangın rejimlerini daha iyi anlamak ve zaman içindeki değişimlerini takip etmek, hem ekosistemlerin korunması hem de yangın yönetiminin başarısı için büyük önem taşıyor.”

Yanmış bölgeye hemen fidan dikilir mi? 

Orman yangınlarının ardından özellikle sosyal medyada başlatılan kampanyalarla birlikte pek çok vatandaş, yangının gerçekleştiği bölgeye giderek fidan dikme çalışmalarına katılıyor. Peki, bu ne kadar doğru? 

Yangın ekoloğu Dr. İsmail Bekar, “Yangın sonrası fidan dikme çabaları, özellikle Akdeniz ekosistemleri için kesinlikle doğru bir yaklaşım değil” diyor ve devamında nedenini şöyle açıklıyor: 

Muğla’da vatandaşlar orman yangınlarını endişeyle takip ediyor – 2019 (AA)

“Çünkü belirttiğim gibi, bu ekosistemler kendilerini doğal olarak yenileyebilme kapasitesine sahip. Yangın sonrası topraktan sürgün verebilen birçok bitki türü bulunuyor. Aynı şekilde, toprakta bulunan tohumlar da yangınla birlikte çimlenmeye tetikleniyor. Bu bitkilerin çoğu, yangına karşı binlerce yıl içinde geliştirdikleri adaptasyonlar sayesinde bu süreci doğal olarak yönetebiliyor. Dolayısıyla bu alanlara yangın sonrası hemen ağır iş makineleriyle girip fidan dikmek, teraslama gibi müdahalelerde bulunmak, doğanın kendi toparlanma sürecine zarar veriyor. Bu aceleci yaklaşım hem ekosisteme zarar veriyor hem de uzun vadede doğanın kendi kendini iyileştirme kapasitesini zayıflatıyor.”

İsmail Bekar, 2008’deki Taşağıl yangınlarında olduğu gibi, 2021’deki büyük yangınlardan sonra da benzer müdahalelerin yapıldığını hatırlattı. Bu konuyla ilgili olarak Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu’nun Science dergisinde önemli bir makalesinin yayınlandığını söyleyen Bekar, “Bu çalışmada, yangın sonrası yapılan ağaçlandırma uygulamalarının bölgenin biyoçeşitliliğini dikkate almadığı ve doğrudan zarar verdiğine değindiler. Bu nedenle bu tür uygulamalar, sadece kaynak ve zaman israfı olmakla kalmıyor, aynı zamanda ekosistemin doğal yenilenme gücünü de azaltıyor.” dedi. 

Son olarak İsmail Bekar, yangın sonrası yapılması gereken en önemli faaliyetin alanın dikkatli şekilde izlenmesi ve bölgenin yangın rejiminin göz önünde bulundurulması olduğunu belirtti. Özellikle kızılçam ormanlarında, eğer yangınlar çok sık aralıklarla tekrarlanıyor ve bu da ormanın doğal yenilenme kapasitesini aşıyorsa, o zaman kontrollü müdahaleler düşünülebilir. Ancak böyle bir durum yoksa, yangın sonrası alana iş makineleriyle girerek teraslama yapmak veya fidan dikmek, genellikle ekolojik açıdan faydalı değil, aksine zararlı olarak görülüyor. 

Kaynak: 2N News