Yeni bir çalışma, kuraklığa yatkın bölgelerin çoğunun 2100 yılına kadar aşırı su kıtlığı riskiyle karşı karşıya kalacağını öngörüyor. Bu bölgeler arasında İstanbul, Diyarbakır, Adana ve Mersin de bulunuyor.
Yeni bir çalışma, kuraklığa yatkın bölgelerin çoğunun 2100 yılına kadar aşırı su kıtlığı riskiyle karşı karşıya kalacağını öngörüyor. Bu bölgeler arasında İstanbul, Diyarbakır, Adana ve Mersin de bulunuyor.
Güney Kore’deki Pusan Ulusal Üniversitesi İklim Fiziği Temel Bilimler Merkezi’nden araştırmacılar, dünyanın kuraklık geleceğine ilişkin önemli veriler elde etti. Araştırmacılar, emisyonların azaltılmaması halinde, dünyadaki kuraklığa yatkın bölgelerin neredeyse dörtte üçünün, 2100 yılına kadar “sıfır günü kuraklığı” adı verilen aşırı su kıtlığı riski altında olacağını söylüyor. Üstelik bu bölgelerin üçte birinin 2030’dan önce bu sorunla karşılaşacağı düşünülüyor. Tehdit altındaki alanlar arasında ABD, Akdeniz ve Güney Afrika’daki şehirler yer alıyor.
“Sıfır günü kuraklığı”, sanayi ve tarımın oluşturduğu yerel su talebinin, yağmur ve rezervuarların sağladığı bölgesel su arzını aşmasına deniyor. Sıfır günü kuraklığı, 2018’den sonra daha belirgin hale geldi.
19 Haziran 2019’da, o dönem yaklaşık 11 milyon nüfusa sahip olan Hindistan’ın Chennai kentinde, dört büyük şehir rezervuarının da kuruması nedeniyle sıfır günü kuraklığı yaşanmıştı. İnsanlar, kamyonlarla diğer bölgelerden getirilen su için saatlerce sırada beklemişti.
İklim modelleri ve senaryolar
İklim değişikliğinin, azalan yağış, nehir akışı ve rezervuar seviyeleri yoluyla birçok bölgeyi daha kuru hale getireceği biliniyor. Ancak iklim bilimci Christian Franzke ve ekibi, en şiddetli su kıtlığının nereye, ne zaman denk geleceğini hesaplamak için insan su tüketiminin yanı sıra yağış, nehir akışını da hesaba katan iklim modellerini kullandı.
Ekip, ABD Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi’nden Topluluk Yer Sistemi Modeli’ni (Community Earth System Model – CESM) ve Fransız Ulusal Meteorolojik Araştırmalar Merkezi modelini (CNRM) kullanarak iki senaryo altında ne olacağını inceledi. Biri orta düzey sera gazı emisyonu senaryosu ve dünyanın şu anda içinde bulunduğu gidişata çok benziyor. Buna göre, 2100 yılına kadar sanayi öncesi seviyelerin yaklaşık 2,7 santigrat derece üzerinde bir ısınmaya yol açması bekleniyor. Diğer senaryo ise, ulusal rekabet ve azalan küresel işbirliğinin neden olduğu daha yüksek emisyonları hesaba katıyor, bu da yaklaşık 3.6 santigrat derecelik bir ısınma demek.
23 Eylül’de Nature Communications dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, her iki CNRM senaryosu da, kuraklıktan etkilenen bölgelerin en az yarısının 2100 yılına kadar benzeri görülmemiş bir su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağını, yüzde 22’sinde ise bu durumun 2030’dan önce ortaya çıkacağını ortaya koyuyor.
Yüksek emisyon senaryosu altında CNRM modeli önümüzdeki on yıllarda sıfır günü kuraklıklarının sıklığının keskin bir şekilde artacağını; Akdeniz, Güney Afrika, Kuzey Amerika ve Asya’nın bazı bölgelerinde yoğunlaşacağını öngörüyor. Yüksek emisyon halinde, 2100 yılına kadar küresel olarak kuraklığa yatkın bölgelerin yüzde 74’ü şiddetli ve kalıcı kuraklık riski altında olacak.
CESM modeli ise daha küçük alanların etkileneceğini ve sıfır günü kuraklığının ortaya çıkmasının daha uzun süreceğini öngördü.
Christian Franzke, Live Science’a yaptığı açıklamada, “Akdeniz çevresinde riskli bölgelerimiz var, örneğin Fransa’daki Nice tehdit altında olabilir, Güney Afrika’da Cape Town muhtemelen yine riskli bir bölgede olacak.” dedi.
Franzke, CNRM modeline göre 2030 yılına kadar risk altındaki ABD şehirleri arasında Chicago, Washington, D.C., Phoenix, San Diego ve Milwaukee’nin yer aldığını söyledi.
Araştırmacılara göre, yüzyılın sonuna kadar sıfır günü kuraklığı koşulları, kentlerdeki 470 milyon ve kırsal alanlardaki 290 milyon kişi olmak üzere küresel olarak yaklaşık 750 milyon insanı tehdit edebilir.
Sıfır günü kuraklıklarındaki artışa yön veren en büyük faktörün iklim değişikliği mi yoksa su kullanımı mı olduğunun bölgeye göre değişiklik gösterdiği açıklandı.
İstanbul, Adana, Diyarbakır ve Mersin risk altında
Franzke, suyun verimli kullanılmasının, yeni barajlar, tuzdan arındırma veya boru hatları inşa etmekten daha hızlı ve daha düşük maliyetli olduğunu söyledi.
Çalışmalarında ABD ve Fransa merkezli yüksek emisyon senaryolarına göre bazı önemli noktaların Sıfır Günü Kuraklığı projeksiyonlarını incelediklerini hatırlatan Franzke, “Türkiye’deki bazı bölgelerde kuraklık koşulları 2000’den bu yana artış gösteriyor. ABD merkezli yüksek emisyon senaryosuna göre Adana ve Mersin 2030’da, İstanbul ve Diyarbakır 2050’de Sıfır Günü Kuraklığı ile yüzleşebilir.” diye konuştu.
Bursa’da barajlar kritik seviyelere kadar düştü
Öte yandan Bursa’nın ana su kaynağı Doğancı ve Nilüfer barajlarındaki su seviyesindeki düşüş sürüyor. Yıldırım, Nilüfer, Osmangazi, Gürsu, Kestel ilçeleri ile Mudanya ilçesinin bir kısmına su sağlayan barajların 28 Eylül’de yüzde 2,33 olan doluluk ortalaması 12 Ekim itibariyle yüzde 0,49 olarak ölçüldü.
Ana su kaynağı barajlardaki doluluk oranı yüzde 1’in altına düşen, planlı su kesintilerinin uygulandığı Bursa’nın Uludağ’daki kaynakları da azaldı.
Kentin içme suyunun en önemli kısmını karşılayan 60 milyon metreküp kapasiteli Nilüfer ve 125 milyon metreküp kapasiteli Doğancı barajlarının ortalama doluluğu yüzde 0,67 olarak ölçüldü.
Ekim itibarıyla 12’şer saatlik planlı su kesintisinin uygulandığı kentin kaynak sularının da azaldığı belirtildi.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesince Uludağ’a düzenlenen teknik gezide kaynaklardaki azalma uzmanlarca raporlandı. Daha önce kaynakların bulunduğu bölgeleri gezen 45 kişilik ekip, bu kez yaptıkları teknik gezide her 10 pınardan 8’inin kuruduğunu, kalanlarda ise suyun azaldığını belirledi. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, dünyada yaşanan iklim krizinin Bursa’da da etkisini gösterdiğini belirtti.
Kaynak: Live Science, Anadolu Ajansı
Automated page speed optimizations for fast site performance