Dünya kritik minarellere bağımlı hâle gelirken Türkiye Eskişehir’deki dev rezervleriyle küresel güç dengelerinde yeni bir aktör olarak öne çıkıyor.
Dünya kritik minarellere bağımlı hâle gelirken Türkiye Eskişehir’deki dev rezervleriyle küresel güç dengelerinde yeni bir aktör olarak öne çıkıyor.
Milli İstihbarat Akademisi tarafından yayımlanan “Nadir Toprak Elementleri ve Türkiye: Jeopolitik Satrançta Yeni Dinamikler ve Aktörler” başlıklı analiz, küresel stratejik kaynak mücadelesinde Türkiye’nin oynaması muhtemel rolü verilerle ortaya koyuyor.
Rapor; dijitalleşme, yeşil enerji ve savunma sanayiinin temel bileşeni haline gelen nadir toprak elementlerinin (NTE) artık sadece ekonomik değil jeopolitik bir araç olarak da değerlendirildiğine işaret ediyor. Özellikle ABD, Çin, Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri bu kritik minerallerin güvenli tedariki ve güvenliği konusunda önemli adımlar atıyor.
MİA raporuna göre, yeşil dönüşümü besleyen kritik mineraller pazarının 2024’te 325 milyar dolar büyüklüğe ulaştığı ve 2040’ta 770 milyar dolara çıkmasının öngörüldüğü belirtiliyor. Öte yandan, NTE’ye dayalı motor, türbin ve elektronik ürün pazarının hâlihazırda 1 trilyon doları aştığı hesaplanıyor.
Çin, NTE üretiminin yüzde 61’ini, rafinaj kapasitesinin ise yüzde 92’sini elinde tutarak kritik bir üstünlük kurmuş durumda. 2025 yılında bazı elementlerin ihracatına lisans zorunluluğu getiren Pekin, fiyat ve arz kontrolünü tek taraflı belirlemeye başladı.
Bu gelişmelere karşılık ABD, NTE tedarikinde yaşanan bu kırılganlığı azaltmak için Ukrayna, Grönland ve Türkiye gibi alternatif kaynaklara yöneliyor.
ABD ile Ukrayna arasında 30 Nisan’da yapılan yeni mineral anlaşması Ukrayna’nın yaklaşık yüzde 5’lik küresel nadir element rezervini ortak yatırımlarla geliştirmeyi kararlaştırdı.
Bu anlaşma, geri ödeme modeli yerine “yarı yarıya ortak fon” yaklaşımını benimseyerek iki ülkenin iş birliğini derinleştirdi. Ancak Ukrayna ile yapılan yeni mineral anlaşması, rezervlerin yüzde 40’ının Rus işgali altındaki bölgelerde bulunması nedeniyle kısa vadede sınırlı etki yaratacak.
ABD, tedarik güvenliğini artırmak için ayrıca Grönland’daki zengin disprosyum ve terbiyum yataklarını da alternatif kaynaklar arasında görüyor. Nitekim Grönland yönetimi de Avrupa Birliği ile nadir element madenciliği konusunda iş birliğini derinleştirmek istediklerini açıkladı.
Mayıs ortasında Brüksel’i ziyaret eden Grönland Dışişleri Bakanı Vivian Motzfeldt, “kritik mineraller ve enerji konusunda AB ile iş birliğimizi genişletmek istiyoruz” diyerek, Ada’nın zengin kaynaklarının ortak geliştirilmesine yeşil ışık yaktı. Grönland’ın buzulları altındaki yaklaşık 50 kritik mineralden 40’ına sahip olduğu biliniyor ve bu rezervler, küresel tedarik zincirlerinde önemli bir rol oynayabilecek potansiyele sahip.
Diğer yandan ABD-Çin hattında NTE gerilimi artarak devam ediyor. ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in kritik mineraller konusundaki anlaşmazlıkları gidermek üzere yakında görüşeceği açıklandı. Reuters’ın haberine göre Trump, Çin’i kritik mineraller için tarifelerin karşılıklı kaldırılmasını öngören anlaşmaya uymamakla suçlayarak Pekin’in bazı önemli ürünlerin ihracatını serbest bırakma sözünü tutmadığını dile getirdi.
ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Çin’in “Hindistan ve Avrupa’nın endüstriyel tedarik zincirleri için gerekli ürünleri tutarak güvenilir bir ortak gibi davranmadığını” vurgulayarak, liderler düzeyindeki bir görüşmeyle sorunun çözülmesini umduklarını belirtti.
MİA’nın analizinde de bu durum vurgulanarak nadir elementlerin artık jeopolitik bir kaldıraç ve stratejik bir silah olarak görüldüğünün altı çizildi.
ABD, Suudi Arabistan ile de nadir element tedarik zinciri kurmaya yönelik bir Mutabakat Zaptı imzaladı. Riyad’da düzenlenen 2025 Yatırım Forumu’nda ABD’li MP Materials ve Suudi Ma’aden şirketleri tam entegre bir NTE değer zinciri geliştirmek için anlaşma yaptı; bu girişim, iki ülkenin madencilik, savunma, enerji ve teknoloji alanlarında 600 milyar dolarlık iş birliği paketinin parçası olarak duyuruldu.
Milli İstihbarat Akademisi’nin raporuna göre, küresel ölçekte bakıldığında, Türkiye, Ukrayna ve Grönland gibi yeni üretici ülkelerin hızlı şekilde sisteme entegre edilmesi artık zorunlu görülüyor ve rekabet yalnızca maden çıkarma safhasında değil, rafineri, mıknatıs üretimi ve ileri teknoloji imalat halkalarında da kızışıyor.
Türkiye katma değerli üretim yapmak istiyor
Türkiye ise Eskişehir/Beylikova bölgesindeki 694 milyon tonluk rezerviyle dikkat çekiyor. MİA raporuna göre, bu rezerv büyüklüğü Türkiye’yi Çin’den sonra dünyanın en büyük ikinci NTE sahibi ülke konumuna getiriyor. Kurulan pilot tesisin yıllık 10 bin ton üretim kapasitesi bulunurken, nihai hedef bu rakamı 570 bin tona çıkarmak. Türkiye sadece hammedde tedarikçisi olmak değil, yüksek katma değerli üretim yapabilen bir güç olmayı amaçlıyor.
Türkiye’nin savunma sanayi, yenilenebilir enerji ve teknolojik üretim kabiliyetleri ile birlikte düşünüldüğünde, bu kaynakların stratejik önemi daha da artıyor.
Analiz, Türkiye’nin önümüzdeki on yıl içinde “çıkaran ülke” konumundan “katma değerli üretici” rolüne geçebilmesi için üç ayaklı bir yol haritası öneriyor: Rezerv doğrulama ve entegre rafinasyon yatırımları, ileri mıknatıs alaşım teknolojilerinde Ar-Ge kapasitesi ve geri dönüşüm merkezli döngüsel ekonomi uygulamaları.
Raporda, Türkiye’nin Avrupa’nın “yakın bölge tedarikçisi” olma potansiyeline sahip olduğu ve bu rolü üstlenmesinin Gümrük Birliği avantajları ve güçlü lojistik altyapısıyla desteklenebileceği vurgulanıyor.
Yeni üretimler ve rafinerasyon yatırımları
Avrupa cephesinde, tedarik çeşitlendirme ve yerli üretim yatırımları dikkat çekiyor. İngiltere merkezli Less Common Metals (LCM) şirketi, Çin dışındaki nadir element işleme kapasitesini artırmak amacıyla Fransa’da yeni bir tesis kurmayı planladığını duyurdu.
LCM, Fransız Carester firmasının hurda mıknatıslardan nadir element oksitleri geri kazanacağı bir tesisin bitişiğinde kendi metal ve alaşım üretim tesisini 2027’ye dek faaliyete sokmayı hedefliyor. Bu adım, Batı’nın nadir element tedarikini çeşitlendirme stratejisinde önemli bir halka olarak görülüyor. Fransa hükümeti de bu alanda aktif; ülke, halihazırda Solvay şirketinin işlettiği bir nadir element ayrıştırma tesisine ev sahipliği yapıyor ve Solvay Nisan ayında tesis kapasitesini genişletme yatırımına başladı.
LCM’nin Lacq bölgesindeki projeye 110 milyon avroluk yatırım öngörülürken, finansman için AB ve Fransız fonlarına başvurulacağı açıklandı. Bu tesis, eski mıknatıslardan elde edilen yıllık 1.400 ton nadir element oksidini işleyerek mıknatıs üreticilerine metal ve alaşım sağlayacak kapasitede olacak. Öte yandan, ABD de kendi üretim zincirini kurma peşinde. Mayıs ayında Ucore Rare Metals şirketi, Louisiana’da bir nadir element ayrıştırma tesisi kurmak için ABD Savunma Bakanlığı’ndan 18,4 milyon dolar tutarında başlangıç finansmanı desteği aldı. Bu tesis, Ucore’un Kanada’da geliştirdiği yeni ayrıştırma teknolojisini Amerika’da tam ölçeğe taşıyarak 2026’nın ikinci yarısında üretime başlamayı hedefliyor.
Ucore, Louisiana tesisine hammadde sağlamak için Avustralya, Kanada ve Brezilya’dan tedarik anlaşmaları yaparak kapsamlı bir Kuzey Amerika nadir element tedarik ağı oluşturma yolunda ilerliyor. Tüm bu yatırımlar, Çin’in sektördeki baskın konumuna alternatif yeni madenler, rafinasyon tesisleri ve geri dönüşüm altyapıları oluşturma çabasının bir parçası.
Lisans düzenlemeleri eşliğinde ihracat kısıtlamaları
2025 yılı bahar aylarında nadir element piyasasını en çok sarsan gelişme, Çin’in getirdiği ihracat kısıtlamaları oldu. Pekin yönetimi 4 Nisan’da, 7 farklı nadir toprak elementi ve mıknatısı için ihracat kontrolü getirerek bu ürünlerin yurt dışına satışı öncesinde özel lisans alma zorunluluğu başlattı. Bu adım küresel tedarik zincirlerinde ani bir daralmaya yol açtı. Özellikle elektrikli araç motorları, rüzgâr türbini jeneratörleri ve savaş uçağı parçalarında vazgeçilmez olan nadir toprak mıknatıslarının akışı belirsiz hale geldi.
Mayıs ayı ortasında ABD ile Çin arasında bir “ticaret savaşı ateşkesi” ilan edilmesiyle Pekin, nadir element ihracatı için Amerikan müşterilere lisans onayı konusunda daha esnek davranabileceğinin sinyalini verdi.
Reuters’ın Çin’deki kaynaklara dayandırdığı haberine göre, bu ateşkes sonrası Çin Ticaret Bakanlığı ABD’li alıcılara yönelik lisans başvurularını hızlandırmayı planlıyor ve normalde 45 gün süren onay sürecini öne çekebileceği belirtiliyor. Tesla Ceo’su Elon Musk da Nisan ayında Çin’le bazı nadir mıknatıs lisansları konusunda görüşmeler yaptıklarını açıklamıştı. Ancak uzmanlar, Çin’in bu kontrolları tamamen kaldırmasının beklenmediğini zira bu adımın Pekin’in kritik mineraller üzerindeki stratejik kontrol planının parçası olduğunu vurguluyor.
Mayıs sonuna gelindiğinde Çin yönetimi, kısıtlamaların etkileri konusunda daha yumuşak bir söylem benimsemeye başladı. 30 Mayıs’ta Çin Dışişleri, “ilgili ülkelerle diyalog ve iş birliğini güçlendirmeye ve küresel üretim-tedarik zincirlerinin istikrarını korumaya hazır olduklarını” açıkladı.
Çin medyası, sektör temsilcileriyle yapılan görüşmeler sonrasında hükümetin Çin ve Avrupalı yarı iletken firmalarına yönelik nadir element kısıtlamalarını gevşetebileceğini de ima etti. Öte yandan, ABD yönetimi de Pekin’in bu adımlarına karşı boş durmadı; New York Times’ın haberine göre Washington, Çin’in kritik maden ihracatına getirdiği sınırlamalara misilleme olarak, Çin’e bazı ileri teknoloji ürünlerinin durdurulması talimatını verdi. Karşılıklı hamlelerle tırmanan bu gerilim, nadir toprak elementlerinin artık ticari bir emtia olmanın ötesinde jeopolitik bir pazarlık kozu haline geldiğini açıkça gösteriyor.
Kaynak: Milli İstihbarat Akademisi, Reuters, Politico, Strategic Metals Invest, Ucore