Tarihin ilk şehirlerini doğa kurdu

İlk şehir yerleşimlerinin oluşumunda 7 bin yıl önce Basra Körfezi’nde gelgitlerin oluşturduğu doğal sulama sistemi belirleyici oldu.

Bilim insanları, Mezopotamya’da tarihin ilk şehirlerini yaratan Sümer uygarlığının tarımsal bolluğunun kaynağını ortaya koydu. Yeni yayımlanan araştırmaya göre, günümüzden 7 bin ila 5 bin yıl önce Basra Körfezi’nin bugünkünden çok daha kuzeyde olduğu dönemde, gelgitler Fırat ve Dicle deltalarında doğal bir sulama sistemi oluşturdu.

Deniz suyunun düzenli olarak yükselip alçalması tarlaları kendi kendine sularken, geri çekildiğinde toprağın tuzunu da temizledi. Bu sayede yüksek verimli ve çeşitlendirilmiş tarım mümkün hale geldi; nüfus arttı, iş bölümü gelişti ve tarihin ilk şehir devletleri ortaya çıktı.

Sümerler kimdi?

Sümerler, MÖ 4. binyılda güney Mezopotamya’da yaşamış ve insanlık tarihinin ilk şehirlerini kurmuş bir topluluktu. Yerleştikleri alan bugünkü Irak’ın güneyini kapsayan, Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki Mezopotamya Ovası’ydı. Uruk, Ur, Lagash, Eridu ve Nippur gibi şehir devletleri bu topraklarda kuruldu.

Sümerler yazıyı icat eden uygarlık olarak biliniyor. Aynı zamanda hukuk sistemleri geliştirdi, büyük mimari yapılar ve sulama projeleriyle fark yarattı. Başlangıçta tapınak merkezli bir toplumsal düzenleri vardı, zamanla kralların yönetimiyle birleşerek devletleşmeye dönüştü. Astronomi, matematik ve edebiyat alanlarında da insanlık tarihinin ilk örneklerini verdi.

Sümer’in bolluk sırrı

Sümer’in yükselişi uzun süre büyük sulama kanallarıyla açıklanıyordu. Ancak bu sistemlere dair doğrudan arkeolojik kanıtlar milattan önce 2 bin 500’lerden sonrasına tarihleniyor. Uruk Çağı’nda (yaklaşık 6 bin yıl önce) nüfusun hızla artmasını ve ekonomik fazlanın oluşmasını sağlayan tarımsal zenginlik gizemini koruyordu. Yeni araştırma, bu dönemde doğal gelgit sulamasının devreye girdiğini ve insanların henüz karmaşık mühendislik sistemleri kurmadan yüksek verim elde edebildiğini gösteriyor.

Uydu görüntüleri, jeolojik sondajlar (yerin derinliklerinden alınan toprak ve taş örnekleri) ve paleo-çevresel veriler (eski iklim ve çevreyi gösteren biyolojik ve kimyasal izler) üzerinden yapılan incelemeler, Basra Körfezi’nin o dönemde Mezopotamya Ovası’na doğru çok daha ilerlediğini ortaya koydu.

Körfez genişlediğinde gelgitler nehir ağızlarına kadar sokuluyor, Fırat ve Dicle’nin taşıdığı tatlı sularla birleşerek tarlalara ulaşıyordu. Deniz suyu yükseldiğinde kanallara doluyor, tarım arazilerini suluyor; geri çekildiğinde ise fazla tuzu beraberinde götürüyordu. Bu döngü sayesinde tahılın yanı sıra hurma, sebze ve baklagiller de yetiştirilebiliyordu.

Ubaid’den Uruk’a geçiş

Bu bulgu, Mezopotamya’daki tarihsel değişimini açıklıyor. Ubaid kültürü (8 ila 6 bin yıl önce) küçük, dağınık ve eşitlikçi köylerden oluşuyordu. Yerleşimler büyüktü ama toplumsal hiyerarşi sınırlıydı. Tarım, hayvancılık, balıkçılık ve avcılık bir arada yürütülüyordu. Bu dönemde sulama vardı ancak küçük ölçekliydi.

Uruk Çağı’nda (yaklaşık 6 bin yıl önce) nüfus hızla arttı, toplumsal tabakalaşma başladı ve tapınak merkezli örgütlenme ortaya çıktı. Uruk şehri, 250 hektarlık alanıyla en az 25 bin kişiyi barındırarak tarihin ilk büyük kenti haline geldi. Bu dönemde yazı icat edildi, meslekler kayda geçirildi, tarımsal ürün çeşitliliği arttı. Araştırmacılara göre bu sıçramanın arkasında gelgitlerin sağladığı doğal sulama sistemi vardı.

Delta dinamikleri ve denizle mücadele

Jeolojik veriler, Fırat ve Dicle’nin birlikte oluşturduğu bir “Sümer deltası”nın 7 ila 6 bin yıl önce hızla büyüdüğünü gösteriyor. Aynı dönemde İran’dan doğan Karun ve Karkeh nehirlerinin deltaları da Körfez’in girişini daralttı. Böylece “Mezopotamya Körfezi” denilen kapalı bir iç deniz oluştu.

Başlangıçta güçlü gelgitler tarımı destekledi, fakat deltalar büyüdükçe denizle bağlantı azaldı. Gelgitlerin etkisi zayıfladı ve doğal sulama sistemi işlevini yitirdi. Bu değişim, tarımsal üretimin devamı için insanların devreye girmesini zorunlu kıldı.

Uruk sonrasında, yaklaşık 4 bin 500 yıl önce, büyük kanal ağları ve barajlar inşa edilmeye başlandı. Bu sistemler taşkınları kontrol altına aldı ve tarlalara düzenli su verilmesini sağladı. Ancak yoğun insan emeği gerektiriyor, iş gücünün örgütlenmesini ve toplumun hiyerarşik olarak bölünmesini beraberinde getiriyordu. Bu da ilk devlet kurumlarının doğmasına yol açtı.

Şehir devletlerinin yükselişi

Erken Tunç Çağı’nda (yaklaşık 4 bin 900–4 bin 300 yıl önce) Sümer şehir devletleri ortaya çıktı. Ur, Uruk, Lagash ve Umma gibi kentler, su ve tarım arazileri üzerinde kontrol sağlamak için rekabet etmeye başladı. Başlangıçta din adamlarının yönettiği tapınaklar vardı, zamanla krallar yönetimi devraldı.

Savaşlar ve ittifaklarla şekillenen siyasi ağ, Mezopotamya’nın ilk devlet düzenini kurdu. Sulama kanallarının yönetimi, iş gücü organizasyonu ve vergi toplama mekanizmaları devletin temelini oluşturdu. Araştırmacılar, bu sürecin başlangıcında gelgit sulamasının sağladığı bolluğun kritik bir rol oynadığını vurguluyor.

Mitolojideki izler

Bilim insanları, bu çevresel değişimlerin Sümer mitolojisine de yansımış olabileceğini belirtiyor. Su tanrısı Enki’nin “tatlı ve acı suları ayırması” ifadesi, gelgitlerin tatlı su ve tuzlu su döngüsünü yansıtıyor olabilir. Enki’nin kenti Eridu, denize en yakın ve gelgitlerden en çok etkilenen yerleşimlerden biriydi. Ayrıca Sümer’de anlatılan büyük tufan hikâyelerinin, deltaların kapanmasıyla yaşanan uzun süreli taşkınlardan kaynaklanmış olabileceği değerlendiriliyor.

Araştırma, Sümer’in yükselişini yalnızca insan emeğine dayalı sulama projeleriyle açıklayan geleneksel görüşe yeni bir boyut katıyor. Gelgitlerin sağladığı doğal sulama sistemi, tarih öncesi çağlarda tarımsal üretimi artırarak şehirleşmenin ve devletleşmenin temelini attı. Gelgit etkisi azaldığında ise toplum büyük ölçekli sulamaya yönelerek iş gücünü örgütledi ve siyasi yapıları geliştirdi.

Kaynak: PLOS One