Savaşların çevreye zararları

Savaşlar, büyük çaplı sera gazı emisyonları ve uzun vadeli çevresel yıkımla iklim krizini derinleştiriyor.

Gazze ve Ukrayna’daki savaşlar, ülkelerin yıllık karbon salımlarına denk gelecek ölçüde devasa emisyonlar üreterek çevreyi ve halk sağlığını ağır biçimde etkiliyor. Uluslararası kurumlar ise artık savaşların iklim zararlarının görünür kılınması ve hesaplanması gerektiği konusunda ortak bir anlayışa doğru ilerliyor.

Gazze Şeridi’nde insanlar, ekim ayında sağlanan ateşkesin ardından ağır hasar görmüş şehir ve kasabalarına geri dönmeye başladı. Zamanla evler tekrar inşa edilecek, insanlar “normal” hayatlarına dönmeye çalışacak. Öte yandan, savaşın iklim üzerindeki etkileri de yıllar boyunca kalmaya devam edecek.

Henüz hakem sürecinden geçmekte olan bir araştırma, savaşın ilk 15 ayında 32 milyon tonun üzerinde CO₂ (karbondioksit) eşdeğeri sera gazının açığa çıktığını gösteriyor. Bu miktar, bir yılda yaklaşık sekiz buçuk kömürlü termik santralin yaydığı emisyona ya da Ürdün’ün yıllık toplam sera gazı salımlarına denk geliyor.

Ukrayna’daki savaşın çevresel etkisi de yıkıcı boyutlarda. Şubat 2025’te yayımlanan bir araştırma, geçen üç yılda yaklaşık 237 milyon ton CO₂ eşdeğeri emisyon salındığını ortaya koydu. Bu ise Avusturya, Çekya, Macaristan ve Slovakya’nın toplam yıllık emisyonlarına benzer bir seviye demek.

Bugün savaşların iklim etkilerini hesaplamak tamamen araştırmacıların kendi çabalarına bağlı. Çünkü ülkelerin savaş kaynaklı yıllık emisyonlarını BM İklim Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) raporlama gibi yasal bir yükümlülüğü bulunmuyor. Ancak bu durum yakında değişebilir.

Temmuz ayında, Uluslararası Adalet Divanı (UAD), ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele yükümlülüklerine ilişkin tarihi bir adım attı. UAD, devletlerin iklim sistemini korumakla hukuken yükümlü olduğunu ve iklim acil durumuyla mücadele için somut adımlar atmaları gerektiğini teyit etti. Bu yükümlülük, silahlı çatışmalardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının değerlendirilmesini, raporlanmasını ve ele alınmasını da kapsıyor. 

2022’de Uluslararası Hukuk Komisyonu, silahlı çatışmalar sırasında çevrenin korunmasına ilişkin “taslak ilkeler” yayımladı, aynı yıl Aralık ayında BM Genel Kurulu’nda kabul edildi. İlkeler, çevrenin çatışma öncesinde, sırasında ve sonrasında nasıl korunması gerektiğini ortaya koyuyor ve işgal durumlarında çevre korumasına dair bir çerçeve sunuyor. Ayrıca silahlı çatışmaların iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi küresel çevre sorunlarını ağırlaştırma potansiyeline dikkat çekiyor.

“Ekosid” kavramı da bu noktada önem kazanıyor. Ekosid, hukuka aykırı veya ölçüsüz eylemler sonucunda çevreye ağır ve yaygın ya da uzun süreli zarar verilmesi olarak tanımlanıyor.

Gazze’de yaşanan çevresel yıkımın boyutu da muhtemelen ekosid seviyesine ulaşmış durumda. Savaş öncesinde bile Gazze ve İsrail’in bazı komşu bölgeleri su kıtlığı ve aşırı sıcaklıklarla mücadele ediyordu. Ancak iki yılı aşkın süredir devam eden savaşın yol açtığı geniş ölçekli tahribat, Gazze halkının artık ağır çevresel ve sağlık koşullarıyla karşı karşıya kalmasına neden oldu.

Mühimmat kalıntıları, katı atıklar ve arıtılmamış kanalizasyon Gazze’nin tarım alanlarını kirlettiği için gıda üretimi neredeyse imkansız. BM Çevre Programı’na göre Gazze’deki ağaç mahsullerinin yüzde 97’si, yıllık tarım ürünlerinin yüzde 82’si ve otlakların yüzde 89’u yok edildi.

Temmuz 2025’te yayımlanan bir çalışma, İsrail bombardımanı sonucu oluşan milyonlarca ton molozun temizlenmesinin 40 yıla kadar sürebileceğini ortaya koydu. Araştırmacılara göre sadece bu molozu taşımak ve işlemek için ağır makineler ve kamyonlarla toplam 18 milyon mil (dünyayı 737 kez dolaşmak gibi) yol kat edilmesi gerekecek. Bu süreç tek başına 66 bin ton CO₂ emisyonu üretecek.

Brezilya’nın Belém kentinde düzenlenecek olan BM’nin 30. İklim Konferansı (COP30) kapsamındaki bir panelde, Gazze’deki askeri faaliyetlerin emisyonları ele alınacak. 

Kaynak: The Conversation