Osaka Metropolitan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Masayuki Ueno’nun araştırmasına göre, Osmanlı, 1821 Yunan isyanının ardından gayrimüslimlere gösterilen “hoşgörü” aslında bir stratejiydi.
Osaka Metropolitan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Masayuki Ueno’nun araştırmasına göre, Osmanlı, 1821 Yunan isyanının ardından gayrimüslimlere gösterilen “hoşgörü” aslında bir stratejiydi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun, topraklarında yaşayan gayrimüslim topluluklara dini özgürlük tanıdığı düşünülse de, yeni bir araştırmaya bu hoşgörünün aslında bir kontrol mekanizmasının parçası olduğunu öne sürüyorı. Osaka Metropolitan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Masayuki Ueno’nun araştırmasına göre, Osmanlı yönetimi özellikle 1821’deki Yunan isyanının ardından gayrimüslimlere yönelik güvenlik önlemlerini artırdı ve bu grupları doğrudan gözetlemek yerine, kendi dini liderleri aracılığıyla kontrol etmeyi tercih etti. Araştırmanın bulguları, Comparative Studies in Society and History dergisinde yayınlandı.
Osmanlı İmparatorluğu yaklaşık 1300’den 1922’ye kadar hüküm sürdü ve bu süre zarfında bugünkü Türkiye, Mısır, Yunanistan ve Macaristan gibi geniş bir coğrafyada egemenlik kurdu. Ancak 19. yüzyılın başlarında Yunan isyanının patlak vermesiyle birlikte Osmanlı yönetimi, özellikle başkent İstanbul’daki Hristiyan ve Yahudi nüfusu daha yakından izlemeye başladı. Bu dönemde iç pasaport uygulaması getirilerek insanların hareketleri denetlendi ve nüfus kayıt sistemleri geliştirildi.
Doç. Dr. Ueno’nun araştırmasına göre, Osmanlı yönetimi gayrimüslimleri doğrudan denetlemek yerine, onları temsil eden dini liderlere sorumluluk vererek kendi toplumlarını kontrol etmelerini sağladı. Bu süreçte, özellikle Rum Ortodoks Patrikhanesi ve Ermeni Patrikhanesi gibi dini yapılar Osmanlı’nın gözetleme mekanizmasının bir parçası haline geldi. Aynı zamanda Latin, Ermeni Katolik ve Yahudi cemaatlerinin resmi temsilcileri tanınarak Osmanlı yönetimiyle ilişkileri resmileştirildi.
Osmanlı’daki bu politika, 19. yüzyıldan itibaren “millet sistemi” olarak anılmaya başlandı. Geleneksel olarak Osmanlı’nın hoşgörü politikası olarak değerlendirilen bu sistemin aslında, devletin gayrimüslimlerden duyduğu derin şüphenin bir sonucu olduğu öne sürülüyor. Osmanlı yetkilileri, özellikle Yunan isyanı sonrasında gayrimüslimleri potansiyel bir tehdit olarak görmeye başlamış ve onları daha yakından takip edebilmek için dini otoriteleri devlet mekanizmasına dahil etmişti.
Araştırmaya göre, Osmanlı yönetimi bu dönemde gayrimüslimlerin kimliklerini doğrulamakta zorlandığı için, onların kendi dini liderleri tarafından denetlenmesini zorunlu hale getirdi. Bu uygulama, sadece İstanbul’la sınırlı kalmadı ve zamanla imparatorluğun genelinde standart bir uygulamaya dönüştü. Böylece Osmanlı, tüm nüfusunu kayıt altına almayı ve iç pasaport gibi yöntemlerle halkın hareketlerini takip etmeyi başardı.
Doç. Dr. Ueno, bu çalışmanın Osmanlı tarihindeki farklı dönemler arasındaki bağlantıyı anlamak açısından önemli olduğunu belirterek, “Osmanlı’nın gayrimüslimlere yönelik politikalarını yeniden değerlendirerek, modern döneme geçiş sürecini daha iyi anlamamızı sağlayacak yeni tartışmalara kapı aralamayı umuyorum” dedi.
Kaynak: Osaka Metropolitan University