Özel haber: Türkiye’de son dönemdeki orman yangınları sonrası sosyal medyada dile getirilen “çam yerine meyve ağacı dikilsin” önerisini, Prof. Dr. Doğanay Tolunay’a sorduk.
Dünyanın dört bir yanında orman yangınları etkisini sürdürürken, Türkiye’de de yangın sonrası yapılacak ağaçlandırma çalışmalarına dair tartışmalar alevleniyor. Sosyal medyada çam ağaçlarının yanmaya meyilli olduğu, yangını tutuşturduğuna dair bir inanış var. Çam ağaçlarının yerine daha az yanan meyve ağaçlarının dikilmesi öneriliyor ancak bu görüş orman ekosistemi için ne kadar doğru?
Bir başka iddia, çam ağaçlarının 1950’li yıllarda Marshall Planı çerçevesinde ABD yardımıyla Türkiye’ye getirildiği yönünde.
Peki, uzmanlar bu konu hakkında ne düşünüyor?
2N News’e özel değerlendirmede bulunan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi’nden Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, yangınların asıl nedeninin ağaç türü değil, insan olduğunun altını çizdi.
“Dünyanın her tarafında şu anda ciddi bir şekilde orman yangını var. Orman yangını olmaması gereken Sibirya’dan, Alaska’dan diğer bölgelere kadar her yerde yangınlar söz konusu ve buralarda baktığımızda yangının çıkış nedeninin çamlar olmadığını görüyoruz.” diyen Prof. Dr. Tolunay, sözlerinin devamında insan faaliyetlerinin etkisine vurgu yapıyor:
“Dünya genelinde yangınların çıkış sebebi insanlar. Yani orman yangınlarının yüzde doksanı tüm dünyada böyledir. Yanan orman alanlarının yüzde 99’undan insanlar sorumludur. Geri kalan sayısal olarak yüzde 10 kadar, alansal olarak ise yüzde 1 kadar yıldırım kaynaklı yangınlar.”
Meyve ağaçları neden ormanlaştırmaya uygun değil?
Prof. Dr. Tolunay, “çam yerine meyve ağacı dikilmeli” önerisine karşı olarak, iki ağaç türünün ekosistem için aynı etkiyi oluşturmayacağını söyledi. Ağaç türleri arasındaki farkı açıklayan Prof. Dr. Tolunay meyve ağaçlarının büyümesi ve alana yayılmasının zaman aldığını şöyle anlattı:
“Meyve ağaçları adı üzerinde meyve ağacıdır ve bahçedir. Meyve ağaçları örneğin ceviz, bademdir. Mesela zeytin çok konuşuluyor. Bunlar genellikle minimum 6 metreye 6 metre dikilir. Ancak o tepe taçlarının büyütmesi, belli bir alana yayılması uzun bir zaman alır. Bir de bunların sürekli bakılması, sulanması, gübrelenmesi lazım. Bu nedenle ekolojik açıdan bir orman ekosistemi ile ya da çam ormanı ekosistemi ile ceviz, badem vesaire bunlar karşılaştırılamaz bile. Birisi insan yapımıdır, bahçedir. Adı üstünde bir ekosistem değildir, ötekisi ekosistemdir.”
Ayrıca bu durumun yasal olarak da mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Tolunay, “Zeytin, ceviz ve badem bizim yasalarımıza göre orman ağacı değildir. Dolayısıyla bir orman alanı yandıysa buralara yeniden zeytin, ceviz, badem gibi meyve ağaçları getiremezsiniz. Yasal olarak da mümkün değil” ifadelerini kullandı.
“Kızılçamın literatürdeki adı ‘Türk çamı’dır”
Türkiye’de beş çam türü yetişiyor. Bunlar; sarıçam (Pinus sylvestris), karaçam (P. nigra), kızılçam (P. brutia), fıstık çamı (P. pinea) ve Halep çamı (P. halepensis). Ülkemizdeki toplam orman alanı 23,4 milyon hektar alan ve bunun yaklaşık 10 milyon hektarı çam ormanı. 10 milyon hektarlık alanın 5 milyon hektarı ise kızılçam ormanı.
Sonradan ormanlaştırmayla yapılan çam alanı sadece 750 bin hektar. Yani çam ağaçlarının sonradan ormanlaştırmaya dahil edildiği iddiası doğru değil. 10 milyon hektar alanda tür değişikliğine gidilmesi ise gerçekçi ve mantıklı bulunmuyor.
Sosyal medyada dolaşan “çamların Marshall yardımlarıyla 1950’lerde getirildiği” iddiasını tamamen yanlış olarak nitelendiren Prof. Dr. Tolunay, “Kızılçamın uluslararası literatürdeki adı ‘Türk çamı’dır. Niye Türk çamı denmiş? Çünkü dünya üzerinde ağırlıklı olarak en fazla yayılışı yaptığı ülke Türkiye. 5 milyon hektardan daha fazla bir alana sahip kızılçam. O nedenle Marshall yardımıyla getirildiği iddiaları da doğru değil” dedi.
Prof. Dr. Tolunay ayrıca, Anadolu’da çam türlerinin milyonlarca yıldır var olduğunu; Romalılardan kalma mermer oymalarındaki fıstık çamı kozalaklarının ya da Anadolu’daki birkaç milyon yıllık çam kalıntılarının bunun kanıtı olduğunu belirtti.
Bununla birlikte, uzman isim, zamanında ağaçlandırma çalışmaları kapsamında kızılçam ağırlıklı olarak çam türlerinin tercih edilmesinin nedenlerini açıkladı. “Türkiye’nin ormancılık tarihine bakmamız gerekiyor” diyen Prof. Dr. Tolunay, Osmanlı dönemindeki cibal-i mühaba anlayışına dikkati çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Cibal-i mübaha diye bir kavram var. Yani bütün ormanlar sarayın ama köylerin çevresindeki meşe ormanları köylüye tahsis edilmiş. Köylüler buradan yakacak odun ihtiyacını karşılıyor ve bunun üzerine de meşe ormanları çok ciddi olarak tahrip olmuş. Halen Türkiye’de 9-10 milyon hektar civarında bizim ‘bozuk’ dediğimiz çok seyrek ağaçların olduğu ormanlar var.
1945’te bütün ormanlar devletleştiriliyor, köylünün de kullandığı meşe ormanları devletleştiriliyor. Ama bu sırada köylüler halen ormanları, yani meşeleri kesmeye devam etti. Buna çare olarak meşe ormanları halkın, çam ormanları devletin diye bir anlayış ortaya çıktı. Çam diktiğinizde, çama dönüştürdüğünüzde orman tahribatı azalıyor. Bu söylediğim 1945-1960’a kadar devam ediyor.”
Orman yangınlarına karşı çözüm tampon bölge ve yanıcı madde yönetimi
Prof. Dr. Tolunay’a göre asıl odaklanılması gereken konu, ağaç türünü değiştirmek değil, “yanıcı madde yönetimi” uygulamak:
“Ormanlarda ağaçlardan dökülen yapraklar ve kurumuş otlar ince yanıcı madde yükünü oluşturur. Bunlar toprak üstünde birikir. Bu ne kadar fazlaysa kalınsa yangın o kadar hızlı ilerler. Bunun için yangın mevsimi öncesinde yanıcı madde yönetiminin yapılmasını öneriyoruz. Özellikle vurguluyorum. Yol kenarları, elektrik nakil hatları, tarım alanlarının kenarları ve yerleşim alanlarının kenarlarında kış ya da ilkbahar aylarında o kuru otların ve ağaçlardan dökülmüş yaprakların kontrollü şekilde yakılması gerekiyor.”
Bir diğer kritik önlemin ise yerleşim yerleri ile ormanlar arasında tampon bölgeler oluşturmak. Yani, yerleşim alanlarıyla ormanlar arasında en az 100-150 metrelik ağaçsız, bitkisiz alanlar bırakılması gerekli. Ayrıca Prof. Dr. Tolunay’a göre, ormana sıfır binaya izin verilmemesi, ormana sınır olan yerleşim alanlarında yangına dayanıklı materyallerle evler kurulması, bu yönde mevzuat değişikliği yapılması da lazım.
Prof. Dr. Tolunay, kamuoyuna bir çağrıda bulunarak, “Biz eğer çam yerine meyve ağacı gibi tartışmalara takılırsak gerçek çözümlerden uzaklaşırız. Akdeniz ülkesiyiz. Akdeniz ülkesinde orman yangını çıkmaması olasılığı yoktur. Yangınlarla yaşamaya alışmamız gerekiyor. Yangınlar öyle ya da böyle çıkacak. Yangın sayısını azaltmamız lazım.” şeklinde sözlerini noktaladı.
Kaynak: 2N News