Mars ve Jüpiter arasında bulunan ana asteroid kuşağında daha önce fark edilmeyen çapı küçük asteroidler keşfedildi.
Mars ve Jüpiter arasında bulunan ana asteroid kuşağında daha önce fark edilmeyen çapı küçük asteroidler keşfedildi.
Mars ve Jüpiter arasında yer alan ana asteroid kuşağı, gökbilimcilerin dikkatini uzun süredir çeken bir bölge. Bu bölge, milyarlarca asteroidin yörüngeye oturduğu, “gezegenimsi” cisimlerin ve çok sayıda kayalık parçanın bulunduğu bir alan. Ancak şu ana dek, bu bölgede tespit edilen en küçük asteroitlerin çapları kilometrelerle ifade ediliyordu. Massachusetts Institute of Technology’den (MIT) ekip, James Webb Uzay Teleskobunun 2009-2013 yılları arasında elde ettiği verileri analiz ederek, ana kuşakta çapları 10 metreye kadar daralan asteroitler tespit etti. Bu, küçük asteroitlerin izlenmesi ve çarpma risklerinin daha hassas bir şekilde hesaplanması için oldukça kritik bir adım.
Asteroitler neden önemli?
Asteroitler, Güneş sisteminin erken oluşum döneminden kalan kaya ve metal parçaları olarak biliniyor. Çoğu, ana kuşakta sabit bir yörüngeye sahip olsa da bazıları bu kuşaktan çıkarak “Dünya’ya yakın nesneler” (“Near-Earth Objects”, NEO) haline gelebiliyor. Bu asteroitlerin boyutları, bir futbol sahasından kilometrelerce çapa kadar çeşitlilik gösterebilir. Örneğin, dinozorları yok eden asteroidin çapının 10 kilometre civarında olduğu tahmin ediliyor. Böylesine devasa bir asteroidin düşmesi, 100 milyon ila 500 milyon yılda bir görülüyor.
Ancak, daha küçük boyutlardaki asteroitlerin çarpmaları daha sık görülebiliyor ve dolayısıyla çarpışmayı öngörmek zorlaşıyor. Örneğin, 2013 yılında Rusya’nın Çelyabinsk şehrinde atmosferde patlayan asteroit, yaklaşık 20 metre çapındaydı ve binlerce binanın zarar görmesine neden oldu. Asteroidler daha küçük boyutlarda olsalar da bu tür çarpışmalar, çok geniş bir bölgeye zarar verebiliyor.
MIT’li bilim insanları, bu yeni keşifle Mars ve Jüpiter arasında bulunan ana kuşakta şu ana kadar kaydedilen en küçük asteroitleri tespit etti. Ekip, NASA’nın James Webb Uzay Teleskobunu (JWST) kullanarak bu küçük asteroitleri belirledi. James Webb, özellikle kızılötesi dalga boylarında hassas bir gözlem yeteneğine sahip. Kızılötesi dalga boyları, asteroitlerden yansıyan ışığı daha net bir şekilde algılamayı sağlıyor. Bu sayede, görünür dalga boylarıyla algılanamayan küçük nesneler tespit edilebiliyor.
Ekip, bu küçük asteroitleri belirlemek için “Shift and Stack” adı verilen bir görüntüleme tekniğini kullandı. Bu yöntem, birbiriyle aynı olan görüntüleri çeşitli açılardan kaydırıp üst üste koyarak çok daha zayıf ve belirsiz nesnelerin fark edilmesini sağlıyor. Yüzbinlerce olası yörünge kombinasyonu üzerinde hesaplama yapmayı gerektiren bu teknik, genelde çok yoğun bir bilgisayar işlemi gerektiriyor. MIT ekibi bu problemi modern grafik işlem birimleri (GPU) kullanarak çözdü.
Bu teknik, daha önce dünyadaki teleskoplardan alınan verilerde de denendi. Özellikle SPECULOOS (“Ultra Serin Yıldızların Gezegenlerini Araştırma”) adı verilen bir teleskop sisteminden elde edilen görüntüler üzerinde uygulanan bu yöntemle, çok sayıda bilinmeyen asteroit tespit edildi.
MIT araştırma ekibinin üyesi Julien de Wit MIT’nin yayınladığı bültende, bu yöntemin hem uzak yıldız sistemleri hem de kendi güneş sistemimizdeki asteroitler hakkında önemli bilgiler sunduğunu belirtiyor. Yapılan analizde, 138 yeni asteroitın küçük boyutlarda ve çoğunlukla ana kuşakta olduğu tespit edildi. Bu asteroitlerin bir kısmının Dünya’ya yakın nesneler haline gelme ihtimali bulunduğu belirtiliyor. Hatta bir tanesi, Jüpiter’in yörüngrsini takip eden “Truva asteroitlerinden” biri olabilir.
Bu keşif, bilim insanlarına ana kuşaktaki küçük asteroitlerin nasıl oluştuğu ve evrim geçirdiği konusunda yeni ipuçları sunuyor. Asteroitlerin daha büyük nesnelerin çarpışmaları sonucu ortaya çıktığı ve bu çarpışmalarla çok daha küçük parçaların oluştuğu düşünülüyor.
Kaynak: MIT