Kalp zihinle birlikte düşünüyor

Her kalp atışının beyne gönderdiği sinyal hem bedeni hem duyguları yönetiyor. Kalp ve beyin birbirine bağlı çalışıyor.

Kalbin düşünme ve hissetme üzerinde güçlü bir etkisi olabilir. Her bir kalp atışı, kan basıncı değişimleri ve metabolik durum gibi beden süreçleri, eş zamanlı olarak zihinsel ya da psikolojik süreçlerle bağlantılı oluyor. Bu da beyin ve beden arasında sıkı bir etkileşim oluşturuyor.

Max Planck Enstitüsü araştırmasına göre, kalbin attığı her ritim, beyne özel sinyaller gönderiyor ve beyin bu sinyallere göre hem bedeni hem de duygularımızı yönetiyor. Kalp ve beynin interosepsiyon adı verilen özel bir duyuyla iletişim kuruyor.

İnterosepsiyon, vücudun içinde neler olup bittiğini izlememize yardımcı olan bir algı sistemi. Kalp, kasılma ve gevşeme evreleriyle tempoyu oluştururken, beyin bu ritmi özel hücreler, yollar ve beyin bölgeleri aracılığı ile dinleyerek yanıt veriyor.

Kalp, ritmi belirleyen davulcu gibi çalışarak ritmi tüm vücuda yayıyor. Solist gibi çalışan beyin ise; kalp atışıyla senkronize olarak diğer grup üyelerinin (yani diğer iç organlardan gelen sinyallerin) enerjisine kulak veriyor.

Beyin interosepsiyon sayesinde kalp atışındaki değişiklikleri algılıyor ve bu değişimlere tepki verebiliyor. Beyin ile kalp arasındaki başlıca iletişim yollarından biri, otonom sinir sistemi aracılığıyla kuruluyor. Otonom sinir sistemi, beynin çeşitli bölgeleriyle vücuttaki organları birbirine bağlayan bir yol ağı gibi düşünülebilir. Kalp atışı, solunum veya sindirim hızı gibi, genellikle farkında olmadığımız birçok süreci düzenlemeye yardımcı oluyor.

Otonom sinir sistemi iki ana dala ayrılıyor: Sempatik ve parasempatik sistem. Sempatik sinir sistemi, genellikle hareket ve heyecan durumlarında devreye giriyor. Tehlikeli bir hayvandan kaçmanız gerektiğinde ya da motive hissettiğinizde kalp atışınızı hızlandırıyor.

Parasempatik sinir sistemi ise vücudu gevşeterek sindirim gibi yaşam işlevlerini destekliyor. Bu sistem, kalp atışını yavaşlatıyor ve bedeni dinlenmeye hazırlıyor.

Sadece solist (beyin) davulcuyu (kalbi) dinlemiyor; davulcu da solistle iletişim kuruyor. Kalp sistol evresinde kasıldığında, suya atılan bir taşın yarattığı dalga gibi bir nabız dalgası oluşturuyor. Bu dalga, ana kan damarları boyunca tüm organlara doğru ilerliyor. Yol boyunca damarların kenarlarına hafifçe baskı yaparak basınçta küçük değişikliklere neden oluyor.

Vücutta, bu basınç değişikliklerini algılayabilen özel alıcılar bulunuyor. Baroreseptör ismi verilen bu alıcılar damarların gerilmesini veya gevşemesini hissederek basınçtaki bu küçük değişiklikleri tespit ediyor ve bu bilgiyi hızla beyne iletiyor. Baroreseptörlere bağlı sinir hücreleri, kalpten gelen bilgileri beyne taşıyarak, kalbin beyinle iletişim kurmasını sağlıyor.

Tıpkı bir solistin sahnedeki diğer grup üyelerinin ne yaptığını bilmesi gibi, beyin de kalp, akciğerler ve mide gibi vücuttaki organlardan sürekli bilgi alıyor. Bu sinyaller, vagus siniri adı verilen özel bir yol üzerinden iletiliyor.

Vagus siniri, vücuttaki en uzun ve kablo benzeri sinir ağı olarak biliniyor. Beyinden çıkarak kalp, akciğerler ve mide gibi önemli organlara mesajlar taşıyor. Bu sinyaller, beynin birçok bölgesine ulaşıyor. Bunlardan biri, beynin içinde biraz gizli bir “ada” gibi konumlanan insula bölgesi. İnsula ise vücudun ritimlerini yöneten gizli bir ses kontrol odası gibi çalışıyor.

Yeni araştırmalar, kalbin sadece bir pompa olmadığını, sinir hücreleri içerdiğini ve zihinsel sağlık üzerinde doğrudan etkili olduğunu gösteriyor. Özellikle kalp hastalıkları ile ruh sağlığı sorunlarının sıklıkla birlikte görülmesi, bu bağlantının önemini ortaya koyuyor.

Kaynak: Max Planck Enstitüsü