Cambridge Üniversitesi’nin K2-18b gezegeninde yaşam belirtisi olabilecek gazlar tespit ettiğini öne sürmesinin ardından, bağımsız araştırmacılar hem verilerin doğruluğunu hem de yorumları sorguladı.
Cambridge Üniversitesi’nin K2-18b gezegeninde yaşam belirtisi olabilecek gazlar tespit ettiğini öne sürmesinin ardından, bağımsız araştırmacılar hem verilerin doğruluğunu hem de yorumları sorguladı.
Geçtiğimiz haftalarda gökbilimciler, Dünya’dan 120 ışık yılı uzaklıktaki bir ötegezegen olan K2-18b’nin atmosferinde yaşam belirtileri olabilecek gazlar tespit ettiklerini açıklamış ve bu iddia uluslararası basında geniş yankı bulmuştu. Ancak iddiaların üzerinden çok geçmeden, yapılan bağımsız analizler bu heyecan verici sonucu ciddi şekilde sorgulamaya başladı.
Cambridge Üniversitesi’nden bir araştırma ekibi, 17 Nisan’da yayınladıkları makalede NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu (JWST) ile elde ettikleri verilere dayanarak, K2-18b’nin atmosferinde dimetil sülfür (DMS) ve onun kimyasal kuzeni dimetil disülfür (DMDS) gazlarına dair işaretler tespit ettiklerini duyurdu. Dünya’da bu gazlar genellikle deniz yosunları gibi canlılar tarafından üretiliyor ve bu nedenle biyolojik kökenli gazlar (biosignature) olarak kabul ediliyor.
Ancak aynı verilere dayanan yeni çalışmalar, bu gazların gerçekten var olup olmadığını ve varsa da biyolojik kökenli olup olmadığını ciddi biçimde sorguluyor. Özellikle Maryland Üniversitesi’nden Matt Nixon ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) Sara Seager’in öncülüğündeki ekip, aynı spektrum verilerini kullanarak, canlılarla ilgisi olmayan başka gazların da aynı sinyalleri verebileceğini gösterdi. Bu gazların başında, Güneş ışığıyla metanın tepkimesiyle oluşan propin (propyne) geliyor. Propin daha önce Jüpiter, Uranüs, Satürn ve Titan gibi birçok gökcisminde de gözlemlenmişti.
Sara Seager, “Eğer DMS sinyali gerçekten oradaysa bile, doğru gazla mı ilişkilendiriliyor? Hayır,” diyerek Cambridge ekibinin yorumlarını eleştiriyor.
JWST verileri ne kadar güvenilir?
Eleştiriler yalnızca hangi gazların sorumlu olduğu ile sınırlı değil. Oxford Üniversitesi’nden Jake Taylor’ın yaptığı başka bir analiz, JWST’nin K2-18b’ye dair verilerinde istatistiksel olarak anlamlı bir sinyal bulunmadığını ileri sürüyor. Taylor’ın bulgularına göre, gezegen atmosferinde gazların varlığına dair olması gereken soğurma çizgileri (yani belirli dalga boylarında ışığın emilmesi) gözlemlenemiyor; veri neredeyse düz bir çizgi gibi görünüyor.
Michigan Üniversitesi’nden astrofizikçi Ryan MacDonald, Cambridge ekibinin bu verilerle canlılık iddiası ortaya atmasını “sorumsuz bir bilimsel iletişim” olarak nitelendiriyor. “Bu kadar zayıf sinyallerle, bu türden büyük iddiaların yapılması son derece yanlış,” diyor.
Su dünyası mı, lavlarla kaplı bir dev mi?
İlk açıklamalarda K2-18b’nin, Dünya’nın 2.6 katı büyüklüğünde, okyanus barındırabilecek bir gezegen olduğu öne sürülmüştü. Ancak 30 Ocak’ta arXiv’de yayınlanan bir başka analiz, gezegenin atmosferinde karbondioksit (CO2) bulunmadığını savunuyor. Oysa bu gaz, gezegenin jeolojik olarak aktif ve su döngüsüne sahip bir “su dünyası” olabileceğini destekleyen modellerin temel taşıydı.
Bazı araştırmacılar, K2-18b’nin yıldızına oldukça yakın bir konumda olduğu için yüzeyinin lavlarla kaplı olabileceğini, hatta belki de hiç katı yüzeyinin bulunmadığını düşünüyor. Ryan MacDonald, bu ihtimalleri şöyle özetliyor: “En basit açıklama şu: Bu gezegen, Neptün veya Uranüs gibi sıkıcı bir gaz devidir.”
Tüm bu şüphelere rağmen, bilim insanları K2-18b’nin hâlâ önemli bir araştırma hedefi olduğunu vurguluyor. Gezegen, Güneş Sistemi’nde benzeri olmayan “alt-Neptün” sınıfına giriyor ve bu tür gezegenlerin doğası henüz yeterince anlaşılabilmiş değil. Bu nedenle, JWST’nin bu sınıra dayanması ve K2-18b hakkında kesin bilgiye ulaşamaması şaşırtıcı değil.
JWST ile gezegenin dört geçişi daha gözlemlendi ve bu veriler hâlâ analiz ediliyor. Bilim insanları arasında K2-18b’nin doğasını tam anlamıyla çözme konusunda fikir birliği var. Ancak şu anda eldeki verilerle, bu gezegende yaşam olduğunu ileri sürmek bilimsel olarak zayıf kalıyor.
Ünlü astrobiyolog Carl Sagan’ın bir sözüyle hatırlatalım: “Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıtlar gerektirir.” K2-18b için bu kanıtlar şimdilik yok gibi görünüyor.
Kaynak: Science