Tokyo Üniversitesi’nden araştırmacılar, içgörü anlarının zihnin alışılmış kalıplardan çıkarak daha uzak düşünce bağlantılarını keşfetmesiyle oluştuğunu ortaya koydu.
Tokyo Üniversitesi’nden araştırmacılar, içgörü anlarının zihnin alışılmış kalıplardan çıkarak daha uzak düşünce bağlantılarını keşfetmesiyle oluştuğunu ortaya koydu.
Zihinsel olarak karmaşık bir sorunu çözerken ya da zor bir kavramı anlamaya çalışırken, birdenbire gelen “Jetonun düştüğü an”, kişiye yepyeni bir bakış açısı sunabilir. Bu tür içgörüler (ya da içsel aydınlanmalar), insanların yaratıcı düşünme süreçlerinde ve problem çözme becerilerinde kilit rol oynuyor. Ancak bu anların nasıl ortaya çıktığı bilim insanları için hala gizemini koruyor.
Tokyo Üniversitesi’nde çalışan araştırmacılar, içgörünün nasıl geliştiğini daha iyi anlamak amacıyla deneyler ve simülasyonlar içeren kapsamlı bir çalışma yürüttü. Nature Communications Psychology dergisinde yayınlanan bu araştırmaya göre, kişi, tek bir düşünceye takılı kalmak yerine zihninde daha uzak, belki ilk bakışta alakasız gibi duran fikirleri de göz önünde bulundurarak çözüm yollarını araştırıyor. Yani düşünce dünyasında daha geniş bir gezintiye çıkıyor. Bu da bireylerin daha fazla çözüm seçeneğini değerlendirme şansı yakaladığını gösteriyor.
Araştırmayı yürüten ekipte yer alan Zenas C. Chao, Feng-Yang Hsieh ve Chien-Te Wu, içgörünün “önceden çözülemez gibi görünen bir probleme ani ve derin bir anlayışla yaklaşmak” olduğunu belirtiyor. Ancak bu tür içgörülerin nasıl geliştiği ve zihinsel süreçlerin nasıl işlediği uzun zamandır net olarak açıklanamıyordu.
Araştırmada toplam 105 katılımcıya, Japonca’da kullanılan üç farklı ve ilgisiz Kanji karakteri verildi. Katılımcılardan, bu karakterler arasında ortak bir ilişki bulmaları istendi. Bu görev, Japonca Uzaktan İlişki Testi (RAT) adı verilen bir testin parçasıydı. Testin amacı, kişinin sıradışı bağlantılar kurma yeteneğini ve yaratıcı problem çözme becerisini ölçmekti.
İlk deneyde araştırmacılar, “bilişsel takılma” adı verilen zihinsel sabitlenme durumunun katılımcıların performansını nasıl etkilediğini inceledi. Bilişsel takılma, kişinin etkisiz düşünce kalıplarına saplanması olarak tanımlanıyor. Buna karşın “de-fiksasyon” ise kişinin bu etkisiz kalıplardan sıyrılıp farklı olasılıkları keşfetmesi anlamına geliyor. İçgörünün gelişmesi için bu zihinsel sıçrama oldukça önemli.
İkinci deneyde ise katılımcılardan, test sırasında akıllarından geçen tüm düşünceleri anlık olarak kaydetmeleri istendi. Bu sayede araştırmacılar, katılımcıların zihinsel yollarını daha net analiz edebildi.
Zihinsel keşif alanları genişliyor
Deneylerin ardından geliştirilen bir simülasyon modeliyle, katılımcıların zihinlerinin Japonca kelime havuzunda nasıl dolaştığı da dijital ortamda canlandırıldı. Sonuçlara göre, içgörü anları çözüm uzayında daha uzun ve çeşitli yolların keşfiyle doğrudan ilişkiliydi. Bu da kişinin çözüm bulma şansını artırıyordu.
Araştırmacılar bu konuda şunları söylüyor: “İçgörü, çözüm alanında daha geniş bir keşfi temsil ediyor. Bu geniş arayış, bireyin değerlendirebileceği çözüm seçeneklerinin sayısını artırarak ani farkındalık yaşamasını sağlıyor.”
Elde edilen bulgular, yaratıcı düşünmenin nasıl geliştiğine dair daha önce ortaya atılan bazı teorileri destekler nitelikte. Ayrıca, araştırmada kullanılan simülasyon modeli gelecekte farklı yaratıcı görevlerle ya da daha büyük katılımcı gruplarıyla yapılacak yeni çalışmalara ilham verebilir. İçgörü üzerine yapılan bu tür araştırmalar, sadece psikoloji alanına değil; eğitim, yapay zeka ve hatta yenilikçi ürün tasarımı gibi alanlara da katkı sağlayabilir.
Kaynak: Nature