İklim Odaları, insanların hayatta kalma sıcaklık eşiğini yeniden tanımlıyor. Sanılanın aksine eşik çok daha düşük.
İklim Odaları, insanların hayatta kalma sıcaklık eşiğini yeniden tanımlıyor. Sanılanın aksine eşik çok daha düşük.
İnsanların aşırı sıcaklıklara dayanabilme sınırları, yapılan yeni laboratuvar çalışmalarıyla yeniden tanımlanıyor. Sydney Üniversitesi’nde fizyolog Ollie Jay ve ekibi, 2019 yılında başlattıkları bir projeyle, günümüz ve geleceğin sıcak hava dalgalarını simüle edebilen son teknoloji bir iklim odası geliştirdiler. Bu laboratuvar, aşırı sıcaklıkların insan vücudu üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak ve hayatta kalma sınırlarını test etmek amacıyla kullanılıyor.
Jay, “Bu koşulları simüle ederek ve insanları bu ortamlara maruz bırakarak, dikkatli tıbbi gözetim altında insanların fizyolojik tepkilerini daha iyi anlayabiliriz,” diyor.
Isı odasında sıcaklık ve nem kontrol edilebiliyor
Jay’in ekibinin geliştirdiği 4×5 metrelik iklim odası, sıcaklığı dakikada 1°C artırabiliyor. Bu oda, sıcaklık aralığını -5°C ile 55°C arasında ayarlıyor. Ayrıca rüzgâr hızını kontrol edip güneş ışığını simüle ediyor. Nem oranı gibi vücut üzerindeki ısı etkilerini etkileyen önemli değişkenler de inceleniyor. Bu gelişmiş laboratuvar, insan vücudunun aşırı sıcaklıklara verdiği tepkiyi incelemek için büyük bir mühendislik başarısı olarak kabul ediliyor.
Deney katılımcıları, odada günlük aktivitelerini sürdürebiliyor; yemek yiyor, uyuyor ve egzersiz yapabiliyorlar. Sensörler aracılığıyla kalp hızı, solunum, terleme ve vücut sıcaklığı gibi veriler, bitişikteki kontrol odasına iletiliyor.
Hayatta kalma sınırını yeniden tanımlamak
Daha önceki araştırmalarda, genç ve sağlıklı bir bireyin yaklaşık altı saat sonra ölebileceği yaş ampul sıcaklığı (WBT) -hissedilen sıcaklık ölçüsü- belirlenmişti. WBT, sıcaklık ve nemin birleşik etkilerini dikkate alarak, insan vücudunun hayatta kalma sınırlarını ölçme yöntemi olarak kullanılıyor.
Bu araştırmalarda, 35°C’lik bir WBT’nin insan yaşamının sınırı olduğu öne sürüldü. Yüzde 100 nemde bu değer 70°C olur ve insanlar için ölümcüldür. Ancak, bu model insanı gerçek dünyada vücudu terlemeyen veya hareket etmeyen bir nesne gibi ele aldığından, pratikte daha düşük bir sıcaklık sınırı bulunabilir.
2021 yılında yapılan bir diğer çalışma, WBT’nin yaklaşık 31°C’lik bir hayatta kalma sınırını ortaya koydu. Bu çalışmada, bisiklet sürme gibi aktiviteler sırasında farklı sıcaklık ve nem kombinasyonları altında çekirdek vücut sıcaklığı izlendi. Harvard Üniversitesi’nden ısı ve sağlık araştırmacısı Robert Meade, “35°C’lik yaş termometre sıcaklığı hala konuşulsa da insanlar Kenney’nin laboratuvarı tarafından belirlenen sınıra yaklaşmaya başlıyor,” dedi.
Jay’in ekibi, gölgede ve güneş ışığında hayatta kalma sınırlarını yaş gruplarına göre ve bireylerin dinlenme veya egzersiz yapma durumlarına göre analiz etti. Sonuçlara göre, gençler için hayatta kalma sınırları 26°C ile 34°C arasında, yaşlılar için ise 21°C ile 34°C arasında değişiyor.
Ekip, bu modeli kullanarak, yaşlı ve genç bireylerin masa başı işi, yürüyüş, merdiven çıkma gibi günlük aktiviteleri güvenli bir şekilde gerçekleştirebilecekleri sıcaklık sınırlarını da belirledi. Meade, modelin güçlü yönlerine rağmen, gerçek insanlarda daha fazla test edilmesi gerektiğini belirtiyor.
İç gücünü korumak için ucuz soğutma stratejileri
Jay’in laboratuvarındaki bir diğer önemli odak noktası, özellikle sıcak iklimlerde uzun saatler çalışan insanlar için maliyeti az ama etkili soğutma stratejileri geliştirmek.
Örneğin, Bangladeş’teki hazır giyim fabrikası işçileri üzerinde yapılan bir denemede, vantilatör kullanımı ve cildi suyla ıslatmanın, kalbi nasıl etkilediği araştırıldı. Nemli koşullarda vantilatör kullanımının 38°C’ye kadar kalp kası gerginliğini azalttığı, ancak kuru sıcakta bunun tam tersi bir etki yarattığı gözlemlendi. Cildi su ile ıslatma ise hem kuru hem de nemli sıcakta faydalı sonuçlar verdi.
Son teknoloji iklim odasında yapılan araştırmalar sürüyor. Bu araştırma ise, aşırı sıcaklıkların etkilerini anlamak ve bu etkileri azaltmak için daha güvenli, etkili yöntemler geliştirilmesi adına önemli bir adım olarak görülüyor.
Kaynak: Nature