Yeni bir analiz, verilerin kayıt altına alınmasına karşı kayıtsızlığın aslında ilgisizlik değil, sistematik bir veri yorgunluğu olduğunu öne sürüyor.
Yeni bir analiz, verilerin kayıt altına alınmasına karşı kayıtsızlığın aslında ilgisizlik değil, sistematik bir veri yorgunluğu olduğunu öne sürüyor.
Amerikan Üniversitesinden Rohan Grover ve Güney Kaliforniya Üniversitesinden Josh Widera’nın kaleme aldığı makaleye göre, bireyler artık verilerinin toplanmasının kaçınılmaz olduğuna inanıyor. 2023 Pew Research Center verilerine göre Amerikalıların yüzde 81’i şirketlerin, yüzde 71’i ise hükümetin kişisel verileri kullanma biçiminden endişe duyuyor. Ancak aynı araştırmada katılımcıların yüzde 61’i, kendi eylemlerinin bir fark yaratmadığını düşünüyor.
Yazarlar bu durumu ‘veri kayıtsızlığı’ (data disaffection) olarak adlandırıyor. İnsanlar, davranışlarının sürekli izlendiği ve ölçülerek veriye dönüştürüldüğü bir dünyada hayatta kalabilmek için bu hissizliği bir savunma mekanizması olarak geliştiriyor.
Makalede bahsedilen hissizlik, yazarların belirttiğine göre, ‘mahremiyet paradoksunun’ temelinde yatıyor. The Conversation’ın haberine göre insanlar gizliliğe önem verdiklerini söylese de, karmaşık izin metinleri, çerez politikaları ve kullanıcı sözleşmeleri onları “kabul et” butonuna refleksle basmaya itiyor. Böylece bireysel düzeyde koruma çabaları, sistematik veri toplama mekanizmaları karşısında etkisiz kalıyor.
Veri toplamayı sınırlama seçeneklerinin çoğu kasıtlı olarak karmaşık, kafa karıştırıcı ve zahmetli biçimde tasarlanıyor. İletişim araştırmacıları Nora Draper ve Joseph Turow, bu tasarım stratejilerinin kullanıcıları caydırdığını söylüyor. Dolayısıyla, kullanıcıların mahremiyet konusundaki görüşleriyle davranışları arasındaki fark bir çelişki değil, çaresizlik duygusunun sonucu olarak nitelendiriliyor.
Neden mahremiyeti koruyan bir yasa yok?
Federal düzeyde en kapsamlı veri gizliliği yasaları yaklaşık 40 yıl öncesine dayanıyor. 1974 tarihli Privacy Act, Watergate skandalı ve karşı istihbarat programı soruşturmalarının ardından kabul edilmiş, federal kurumların veri toplama ve paylaşma biçimlerini sınırlamıştı. Ancak yasa, hukuki yaptırım için çeşitli istisnalar bırakmış ve özel şirketleri kapsamamıştı. Boşluklar, özel şirketlerin topladığı verilerin hükümetin eline geçmesine olanak tanıyor ve bireyleri koruyan sağlam bir yasal düzenleme bulunmuyor. Örneğin 1986 tarihli Electronic Communications Privacy Act, telefon dinlemelerine karşı korumayı aşmak için, takibi elektronik iletişim biçimleri üzerinden yürüttü. Yasa, dijital verilerin bir gün bulut sunucularında depolanacağı gerçeğini öngöremedi.
2018’den bu yana 19 eyalet, şirketlerin veri toplama faaliyetlerini sınırlayan ve bireylere yeni gizlilik hakları tanıyan yasalar çıkardı. Fakat bu yasaların çoğunda yine açıklar bulunuyor. Dahası, bu düzenlemelerin çoğu rıza temelli bir yaklaşıma dayanıyor; yani sizi “tüm çerezleri kabul et” diyen sinir bozucu bildirimlerle kişisel bilgilerinizi paylaşmaya teşvik ediyor. Bu da şirketlerin bilgileri toplamalarını yasaklamak yerine, gizliliği koruma sorumluluğunu bireyin omuzlarına yüklüyor.
Veri kayıtsızlığı, insanların haberleri takip etmeyi bırakması, siyasetten uzaklaşması ya da iklim değişikliğini görmezden gelmesiyle benzerlik taşıyor. İnsanlar, verilerin toplanması onları bunaltıp kaygılandırdığı için uzaklaşıyor.
Kaynak: The Conversation
Automated page speed optimizations for fast site performance