Genetik analizler, İskitlerin Doğu Avrupa kökenli olabileceğini, Orta Asya ile sınırlı temasları ve Türklerle doğrudan bağlarının olmadığını ortaya koydu.
Genetik analizler, İskitlerin Doğu Avrupa kökenli olabileceğini, Orta Asya ile sınırlı temasları ve Türklerle doğrudan bağlarının olmadığını ortaya koydu.
Karadeniz’in kuzeyinden Don Nehri’ne kadar uzanan bozkırlarda, M.Ö. 700 ile M.Ö. 200 yılları arasında yaşayan İskitler; atlı savaşçı kimlikleri, hayvan figürlü sanatları ve göçebe yaşam tarzlarıyla tanınıyor ancak bu halkın kökeni, kimlerle akraba olduğu ve günümüz toplumlarıyla bir bağı olup olmadığı uzun süredir netlik kazanamamıştı.
Science Advances dergisinde yayımlanan kapsamlı bir genetik çalışma, bu sorulara bilimsel yanıtlar sundu. 131 İskit bireyine ait iskeletlerden alınan DNA örnekleri analiz edildi. Elde edilen veriler, İskitlerin tek bir etnik kökene sahip olmadığını; farklı coğrafyalardan gelen toplulukların birleşiminden oluşan karma bir yapıya sahip olduklarını gösterdi.
Fiziksel özellikler: Göz, saç, ten genleri
Antik Yunan tarihçisi Herodot, M.Ö. 5. yüzyılda kaleme aldığı Tarihler adlı eserinde İskitleri “kızıl saçlı, bronz tenli ve mavi gözlü” olarak tanımlamıştı. Uzun süre bu tanımlar efsanevi olarak görülse de, güncel genetik analizler bu ifadelerin tamamen temelsiz olmadığını ortaya koydu.
DNA örneklerinde HIrisPlex-S adlı sistem kullanıldı. Bu sistem, saç, göz ve ten rengi gibi fiziksel özellikleri genetik verilerle tahmin etmeye olanak tanıyor. Sonuçlara göre, kahverengi, sarı ve kızıl saç genlerinin yanı sıra mavi ve ela göz rengine yatkınlığın da yaygın olduğunu gösterdi.
Ten rengi bakımından açık ten baskındı ancak bronz tona yakın etkiler de tespit edildi. Bu, İskitlerin homojen değil, fiziksel olarak çeşitli bir topluluk olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak İskitler tek bir görünüm ya da kökene sahip değildi. Farklı coğrafyalardan gelen atalara sahip oldukları için, saç ve göz renkleri bakımından da çeşitlilik gösteriyorlardı. Bu da onların genetik olarak karışık, fiziksel olarak ise çok yönlü bir topluluk olduğunu doğruluyor.
Fruktoz intoleransı: Tatlı yiyemeyen savaşçılar
İskitlere ait DNA örneklerinde, fruktoz intoleransına neden olan genetik bir mutasyon tespit edildi. Fruktoz, özellikle bal, meyve ve şekerli gıdalarda bulunan doğal bir şeker türü. Bu mutasyona sahip insanlar fruktozu sindiremediği için, tüketmeleri durumunda karaciğer ve böbreklerde ciddi sağlık sorunları gelişebiliyor.
Ancak göçebe bir yaşam süren İskitlerin temel beslenme düzeni, et, süt ürünleri ve tahıla dayanıyordu. Bu nedenle fruktoz oranı düşük gıdalarla beslenen bu toplulukta, söz konusu rahatsızlığın gündelik yaşamı büyük ölçüde etkilemediği düşünülüyor.
İlginç olan ise, aynı genetik mutasyonun günümüzde bazı Avrupa toplumlarında da görülüyor olması. Uzmanlar, bu ortaklığın İskitlerin genetik mirasının en azından bazı yönleriyle modern Avrasyalı topluluklara ulaşmış olabileceğine işaret ettiğini ifade ediyor. Ancak bu benzerliğin doğrudan bir genetik aktarım mı yoksa daha eski bir ortak ataya mı dayandığı henüz net değil.
Doğu Avrupa mı, Orta Asya mı?
Tarih boyunca kökenleri tartışma konusu olan İskitlerin, ağırlıklı olarak Doğu Avrupa’daki Tunç Çağı halklarından türemiş olabileceği düşünülüyor.
Araştırmaya göre, bu dönemde Doğu Avrupa bozkırlarında yaşayan halklar zamanla kültürel ve sosyal açıdan dönüşerek, Demir Çağı’nın başlarında (yaklaşık M.Ö. 700) İskit kimliğini oluşturduğu düşünülüyor.
Araştırmacılar, İskitlerin yalnızca yerel kökenlere dayanmadığını, aynı zamanda Orta Asya kökenli göçmenlerle de temas kurduğunu belirtiyor. Özellikle erken dönem İskitlilerin DNA’sında, Andronovo kültürü adı verilen Orta Asya toplumlarıyla ortak genetik işaretler bulundu. Bu bulgular, İskitlerle Orta Asya halkları arasında sınırlı ancak gerçek bir genetik etkileşim yaşandığını ortaya koyuyor.
Uzmanlar, bu bağlantının tüm İskit halkı için geçerli olmadığını vurguluyor. Genetik analizler, İskitlerin genel yapısının Avrupa’nın doğu steplerine özgü olduğunu ve onları Orta Asya kökenli tek bir etnik grup olarak tanımlamanın bilimsel açıdan doğru olmayacağını öne sürüyor..
Sonuç olarak, İskitler ne tamamen Orta Asya’dan gelen bir halktı, ne de tek bir etnik kimliğe sahipti. Doğu Avrupa’da yüzyıllar içinde evrimleşen, zamanla çevresindeki halklarla kültürel ve genetik etkileşime giren, çok yönlü bir topluluktu.
Türklerle bağlantı var mı?
Tarih yazımında bazı görüşlerde, İskitler zaman zaman ilk Türk topluluklarından biri olarak değerlendirildi. Bu yorumlar genellikle göçebe yaşam tarzı, atlı savaş düzeni ve bozkır kültüründeki benzerliklere dayandırılıyor ancak genetik analizler, bu benzerliklerin doğrudan bir akrabalık anlamına gelmediğini ortaya koyuyor.
DNA’sı üzerinden yapılan incelemelere göre, İskitlerle günümüz Türk halkları arasında genetik bir süreklilik tespit edilemediği ifade ediliyor.
Ayrıca tarihsel kaynaklar, İskitlerin dilinin İran dilleri ailesine ait olduğunu belirtiyor. Bu bilgi, hem genetik hem de dilsel açıdan İskitlerin Orta Asya kökenli Türk topluluklarından ayrı bir çizgide konumlandığını gösteriyor.
Öte yandan, İskitlerin yaşadığı Avrasya bozkırları, daha sonraki dönemlerde Orta Asya’dan batıya göç eden Türk boylarının geçtiği coğrafyalarla örtüşüyor. Bu nedenle göçebe yaşam biçimi, savaş yapıları ve toplumsal örgütlenmede bazı kültürel benzerliklerin görülmesi mümkün. Ancak bu ortaklıkların, doğrudan soy bağına işaret etmediği özellikle vurgulanıyor.
Komşularıyla bağlantılar ve bugünkü izler
İskitlerin doğusunda yaşayan Sarmatlar, Kafkasya ve İran’daki halklarla genetik olarak güçlü bir bağ tespit edilmedi. Buna karşılık Anadolu ve Balkanlar’daki bazı antik halklarla sınırlı da olsa genetik benzerlikler bulunduğu ifade ediliyor.
İskitler, tarih sahnesinden M.Ö. 300 tarihlerinde yavaş yavaş çekildi ancak genetik izleri günümüzde yaşıyor. DNA izleri en çok Litvanya, Estonya, Kuzey Rusya, Polonya ve Danimarka’daki bireylerde görülüyor. Bu da onların genetik mirasının Avrupa’nın kuzeyine kadar ulaştığını ve bazı modern Avrupalılarla ortak geçmişe sahip olduklarını gösteriyor.
Kaynak: Science Advances