Yeni bir araştırma, gözün hızlı hareketlerinin, bir nesnenin ne zaman “çok hızlı” olup görünmez hale geldiğini belirlediğini ortaya koydu.
Yeni bir araştırma, gözün hızlı hareketlerinin, bir nesnenin ne zaman “çok hızlı” olup görünmez hale geldiğini belirlediğini ortaya koydu.
Gözlerimiz her saniye birkaç kez hızla hareket ediyor. Bu hızlı hareketlere “sakkad” adı veriliyor ve her sakkad sırasında, gözümüz bir noktadan diğerine ani bir şekilde kayıyor. Normalde bir kamera böyle bir hareket yapsa, görüntü bulanıklaşır ya da baş dönmesi hissi yaratabilir. Ancak insan beyni bu ani değişimleri “perde arkasında” işliyor; gözümüz bu hareket sırasında görüntüyü kaydırsa da, biz bu kaymayı bilinçli olarak algılamıyoruz.
Berlin Teknik Üniversitesine bağlı “Zekanın Bilimi” mükemmeliyet merkezinden araştırmacıların Nature Communications dergisinde yayımladığı bir çalışmaya göre, göz hareketlerimizin hızı, bir nesnenin ne zaman “çok hızlı” olup görünmez hale geldiğini öngörebiliyor.
Araştırmaya göre, bir nesne belirli bir hız, süre ve mesafeyle hareket ettiğinde –tıpkı gözlerimizin sakkad sırasında yaptığı gibi– artık görünmez hale gelebiliyor. Yani, görsel sistemimizin sınırları, sadece biyolojik duyargalarımızın (örneğin göz retinası) yeteneklerine değil, aynı zamanda bu duyulara veri sağlayan hareketlerin özelliklerine de bağlı. Başka bir deyişle, insanın hareket kabiliyeti, algılayabildiği dünyayı da belirliyor.
Kimler daha hızlı görebilir?
Her bireyin sakkad hızı farklılık gösteriyor. Bazı insanların gözleri daha hızlı hareket edebiliyor. Bu kişilerin, diğerlerine göre daha hızlı hareket eden nesneleri algılama ihtimali de daha yüksek. Örneğin profesyonel beyzbol oyuncuları, aksiyon video oyunu tutkunları ya da vahşi doğa fotoğrafçıları gibi hızlı görsel tepkiler vermesi gereken kişiler, doğal olarak daha hızlı sakkad yapan bireyler olabilir. Bu da onların hareket eden nesneleri daha net ve hızlı algılamasını sağlayabilir.
Çalışmanın başyazarı Martin Rolfs, “Fiziksel dünyayı ne ölçüde algılayabildiğimiz, yalnızca duyusal sistemimizin ne kadar iyi olduğuna değil, bu sistemin ne tür hareketlerle beslendiğine de bağlı” diyor. Örneğin, insan gözü kızılötesi ışığı algılayamaz çünkü retina bu ışığa duyarlı değildir. Ancak bu araştırmada ortaya çıkan yeni bulgu şu: Görsel algının sınırları sadece fiziksel özelliklerle değil, göz hareketleri gibi bedensel eylemlerle de belirleniyor.
Sakkad benzeri hareketler görsel sistemi “kandırıyor”
Araştırmacılar, katılımcılara gözlerini sabit tutmalarını söyledikleri bir deneyde, sakkad hareketlerini taklit eden hareketli uyarıcılar sundu. Bu uyarıcılar, tıpkı gerçek sakkad sırasında olduğu gibi görünmez hale geldi. Bu durum, gözlerimiz sabitken bile, sakkad benzeri bir hız ve hareket deseniyle karşılaşan uyarıcıların beyin tarafından “algılanmama” eğilimi taşıdığını gösteriyor. Bu, beynin hızlı hareketlere karşı geliştirdiği bir filtreleme mekanizması olabilir.
Rolfs’a göre, motor (hareket) sistemi ile görsel sistem arasında çok sıkı bir koordinasyon var. Ancak bu iki sistem çoğunlukla farklı araştırma alanlarının konusu olduğu için birbirinden ayrı inceleniyor. Oysa bu çalışma, hareketin algıyı nasıl şekillendirdiğine dair güçlü bir kanıt sunuyor ve bilim insanlarına şu mesajı veriyor: “Eğer algıyı gerçekten anlamak istiyorsak, hareketi de anlamalıyız.”Bu bulgular, yalnızca görsel algı hakkında değil, aynı zamanda insan-makine etkileşimi, yapay zeka sistemleri, sporcu performansı gibi pek çok alanda yeni araştırmalara kapı aralayabilir. Gözlerimizin sınırlarını sadece biyoloji değil, davranışlarımız da çiziyor.
Kaynak: Eurekalert