Gen terapisiyle sessizlik bozuldu

Çin’de yürütülen klinik araştırmada, doğuştan işitme engelli çocuk ve yetişkinlerde işitme duyusu, uygulanan gen tedavisiyle geri kazandırıldı.

Doğuştan gelen genetik işitme kaybına karşı geliştirilen deneysel bir tedavi, ilk kez geniş yaş aralığındaki bireylerde başarı gösterdi. Çin’deki beş hastanede yürütülen araştırmada, işitme sinyallerinin beyne iletilmesini sağlayan OTOF adlı genin bozuk olduğu bireylerde, bu geni onarmak üzere gen terapisi uygulandı. 10 katılımcının tamamında işitme yetisinin belli düzeyde geri geldiği tespit edildi. 

Araştırma, 1,5 ila 23,9 yaş arasında değişen hastalar üzerinde uygulandı. Katılımcıların tamamında, doğuştan gelen ve genetik olarak aktarılan, ciddi derecede işitme kaybı vardı. Hepsinde ortak olan bozukluk, OTOFERLIN adlı proteinin çalışmamasıydı. Bu protein, kulağın aldığı ses titreşimlerinin elektrik sinyallerine dönüşerek beyne gönderilmesini sağlayan temel mekanizmada görev alıyor. OTOF geninde meydana gelen bir mutasyon bu proteinin çalışmasını engelliyor ve dolayısıyla kişi doğuştan sağır hale geliyor.

Tedavide, bozuk OTOF geninin sağlıklı bir kopyası, özel olarak tasarlanmış bir virüs taşıyıcısı aracılığıyla iç kulağa enjekte edildi. Kullanılan virüs türü, adeno ilişkili virüs (AAV) olarak adlandırılıyor ve vücutta hastalık oluşturmadan gen taşıyabiliyor. Araştırma ekibi, AAV virüsünün özel bir versiyonunu (Anc80L65) kullanarak OTOF genini iki parçalı biçimde içeren karışımı doğrudan kulağın içine uyguladı.

Bir ayda işitme duyusu geri geldi

Uygulamanın ardından katılımcılar en az 6, bazıları ise 12 ay boyunca izlenerek işitme düzeyleri değerlendirildi. En dikkat çekici sonuçlardan biri, tedavi sonrası işitme kazancının büyük kısmının sadece ilk bir ayda ortaya çıkması oldu. Ortalama olarak, hastaların işitme eşiği başlangıçta 106 desibel iken (yani işitme yok denecek kadar azken), tedavi sonrası bu değer 52 desibele kadar geriledi. Yani, bazı sesler anlaşılabilir hale gelmeye başladı. 

İşitme değerlendirmeleri yalnızca hasta yorumlarına dayanmadı. Click-ABR, tone-burst ABR ve auditory steady-state response (ASSR) gibi nörofizyolojik ölçümlerle beyin dalgaları izlendi, ayrıca klasik saf ses odyometri testleri de uygulandı. Bu testler, tedavinin hem fiziksel hem de algısal düzeyde etkili olduğunu kanıtladı.

Bir çocuk neredeyse tamamen iyileşti

Yaklaşık 7 yaşındaki bir kız çocuğu, tedavinin en iyi sonuçlarından birini sundu. Bu çocuk, işitme eşiği 105 desibel iken yani hiçbir sesi algılayamazken, tedavi sonrası 10 desibel seviyesine kadar geriledi. Bu değer, normal işiten bir insanın seviyesine oldukça yakın. Tedaviden yalnızca dört ay sonra, bu çocuk koklear implantını kapatarak yani sesi doğrudan beyne ileten elektronik cihazı kullanmadan  annesiyle konuşabiliyor, dudak okumadan kelimeleri anlayabiliyor.

Benzer şekilde, farklı yaş grubundaki bireylerde de başarı gözlemlendi. Beş, sekiz ve on yaşlarındaki çocuklar anlamlı düzeyde işitme kazanımı yaşadı. Kelimeleri ayırt edebiliyor, nesneleri tanıyabiliyor ve konuşmaları taklit edebiliyorlardı. Bu düzeydeki geri kazanım, işitme kaybı olan bireyler için oldukça yüksek bir başarı anlamına geliyor.

Araştırmanın bir diğer noktası ise bir yetişkinin tedaviye dahil edilmesiydi. Şimdiye kadar yapılan OTOF gen terapisi denemeleri yalnızca çocuklarla sınırlıydı. Bu çalışmada yer alan 24 yaşındaki bir yetişkin, tedaviden sonra bazı sesleri algılayabildi.

İşitme testlerinde eşiği yaklaşık 40 desibele kadar iyileşti ancak konuşma anlama gibi karmaşık işitsel görevlerde daha sınırlı bir başarı gösterdi. Bu durum, tedavinin yaş ilerledikçe etkisinin azaldığını ama tamamen ortadan kalkmadığını gösteriyor.

İkinci dozda da güvenli sonuç alındı

Araştırmada elde edilen gelecek için elde ettiği bulgulardan biri, aynı kulağa iki kez gen tedavisi uygulanmasının mümkün ve güvenli olduğunun gösterilmesiydi. 3 yaşında bir erkek çocuğa, gen terapisinin ilk dozu uygulandıktan sonra işitme düzeyinde sınırlı bir iyileşme gözlemlendi.

Bu hastaya, ilk uygulamadan 4 ay sonra aynı kulağa ikinci kez gen tedavisi verildi. Uygulama sonrasında herhangi bir ciddi yan etki rapor edilmedi. İşitme testlerinde, ikinci doz sonrası işitme düzeyinde ek iyileşme kaydedildi. Bu uygulama, gen terapisinin gerektiğinde tekrar edilebileceğini gösteren ilk klinik örnek olarak değerlendirildi.

Hiçbir ciddi yan etki gözlenmedi

Tüm katılımcılar, tedavi sonrası 1 yıl boyunca sağlık açısından düzenli şekilde takip edildi. Bu süreçte 162 adet hafif ve orta şiddette yan etki kaydedildi. Tedavi sonrasında bazı katılımcılarda bağışıklık sistemiyle ilgili küçük değişiklikler görüldü.

Örneğin, kan değerlerinde hafif düşüş ya da artışlar oldu; bazı hastalarda beyaz kan hücreleri azalırken, bazılarında kan pulcuğu (trombosit) seviyesi yükseldi ya da hafif kansızlık gelişti ancak bunların hiçbiri ciddi bir sağlık sorunu oluşturmadı ve zamanla kendiliğinden düzeldi. Hiçbir katılımcıda hayati risk taşıyan ya da hastaneye yatış gerektiren bir yan etki yaşanmadı.

Veriler, gen tedavisinin özellikle 5 ila 8 yaş aralığında en etkili sonuç verdiğini ortaya koydu. Bu yaş grubundaki çocuklarda işitme geri kazanımı neredeyse normal düzeye ulaştı. Daha küçük yaşlardaki çocuklarda ve ergenlerde iyileşme oldu ama bu düzey daha düşüktü.

Klinik uygulama nasıl yapıldı?

Gen tedavisi uygulaması, kulak cerrahisinde yaygın olarak kullanılan bir yöntemle gerçekleştirildi. Cerrahlar, hastaların kulağının arkasından küçük bir cerrahi kesi yaparak iç kulağa ulaştı. İç kulakta bulunan ve “yuvarlak pencere” olarak adlandırılan doğal açıklık, mikroskop ve endoskop yardımıyla görünür hâle getirildi. Bu açıklıktan içeriye, 33G (çok ince çaplı) bir iğne ile genetik materyal taşıyan virüs karışımı enjekte edildi.

Enjeksiyon işlemi sırasında, 30 ile 40 mikrolitre arasında değişen çok küçük hacimde sıvı kullanıldı. Bu sıvı, iç kulaktaki hassas yapılara zarar vermeden, sabit bir hızda, nanolitre düzeyinde bir enjeksiyon pompasıyla verildi. Cerrahlar, bu yöntemin insanlarda ve deney hayvanlarında daha önce test edildiğini ve virüsün hedef bölgelere başarıyla ulaştığını belirtti.

Uygulamanın ardından, bağışıklık sisteminin virüse karşı aşırı tepki vermesini önlemek amacıyla hastalara kortizon tedavisi uygulandı. Bu ilaç, cerrahiden üç gün önce düşük dozda başlatıldı, işlem gününde doz artırıldı ve takip eden sekiz hafta boyunca kademeli olarak azaltılarak sonlandırıldı. Uygulanan kortizon tedavisinin dozu hastanın kilosuna göre ayarlandı ve günlük maksimum doz 40 miligramı geçmedi. Tedavi süresince tüm hastaların vital bulguları, kan değerleri ve bağışıklık yanıtları düzenli olarak takip edildi.Araştırma hala devam ediyor ve beş farklı merkezde yürütülüyor. Toplam 25 kişinin çalışmaya dahil edilmesi planlanıyor. Katılımcılar tedavi sonrası 5 yıl boyunca izlenecek. Şimdilik araştırma kapsamında yalnızca bir katılımcıya ikinci doz başarıyla uygulandı. İlerleyen süreçte gerekli görülmesi halinde ikinci doz uygulamaları diğer katılımcılar için de değerlendirilebilecek. Ayrıca, tedavinin farklı etnik kökenlerden ve genetik özelliklere sahip bireylerdeki etkileri ileri analizlerle araştırılmaya devam edecek.

Kaynak: Nature