Özel haber: İstanbul Üniversitesi Rıdvan Çelik Arkeoloji Müzesi’nde düzenlenen aDNA Karma Sergisi ve Semineri antik DNA araştırmalarının önemini vurgulamayı, akademik bilgileri herkesin anlayabileceği bir dilde topluma aktarmayı hedefliyor.
Özel haber: İstanbul Üniversitesi Rıdvan Çelik Arkeoloji Müzesi’nde düzenlenen aDNA Karma Sergisi ve Semineri antik DNA araştırmalarının önemini vurgulamayı, akademik bilgileri herkesin anlayabileceği bir dilde topluma aktarmayı hedefliyor.
Geçmişe ışık tutan “Antik DNA (aDNA) Karma Sergisi ve Semineri,” bilim ve toplum arasında köprü oluşturmayı amaçlayan çarpıcı bir etkinlik olarak öne çıktı. İstanbul Üniversitesi Rıdvan Çelik Arkeoloji Müzesi’nin ev sahipliğinde 18 Aralık 2024’te düzenlenen etkinlikte, antik DNA çalışmalarının bilimsel tarihinden toplum için sunduğu fırsatlara kadar geniş bir yelpazede bilgiler paylaşıldı.
Sergi ve seminer, çeşitli üniversitelerden bir araya gelen bilim insanlarının ve sanatçıların gönüllü katkılarıyla hayata geçirildi. Etkinliğin özellikle dikkat çeken noktası, bu alanda paylaşılan akademik bilginin halka ulaştırma çabasıydı.
Etkinliğin odak noktalarından biri, antik DNA alanındaki bilgiyi herkesin anlayabileceği bir dile indirgemek amacıyla yayınlanan “Antik DNA – Geçmişin Yankılarında DNA’nın İzini Sürmek” isimli kitaptı. Kitabın tanıtımını yapan İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Gülsüm Ak, müzelerin bilinirliğinin ve ulaşılabilirliğinin artırılmasının önemine vurgu yaptı. Ak, bilimsel çalışmaların toplumsal katkısının daha da artması gerektiğini belirtti.
Antik DNA çalışmalarında dişler
İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Bölümünden mezun diş hekimi Zerrin Aladinler, antik DNA çalışmalarında dişlerin önemine dikkat çekti. Aladinler, antik diş yapılarının morfolojik analizinin bireylerin cinsiyeti, coğrafi kökeni ve beslenme alışkanlıkları gibi çeşitli bilgileri sunduğunu belirtti. Dişlerin morfolojik özellikleri sayesinde, tarımcı bir toplum ile avcı-toplayıcı toplum arasındaki farkları ortaya çıkarmak mümkün olabiliyor. Özellikle dişlerin üzerindeki diş taşı tabakalarının DNA içeriği açısından çok zengin olduğu vurgulandı. Aladinler, 1970’lerden bu yana diş taşı çalışmalarının bilim dünyasında daha fazla dikkat çektiğini belirtti.
Sunumun bir diğer odak noktası, antik dişlerin oral mikrobiyomunun incelenmesiydi. Diş taşında bulunan bakteri çeşitliliğinin, o dönemdeki bireylerin yaşam tarzları ve hastalıklarla mücadelesiyle ilgili önemli bilgiler sağladığı anlatıldı. 1907’de bulunan “Two Brothers” adlı Mısır mumyaları örneği, DNA analizleriyle iki bireyin aynı annenin çocuğu olduğunu ancak farklı babalara sahip olduklarını göstermesi açısından dikkat çekici bir örnek olarak sunuldu.
Salgın hastalıklar ve antik DNA
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden Doç. Dr. Bilge Ş. Özsait Selçuk’un sunumunda, antik DNA’nın salgın hastalıkları anlamaktaki rolü ele alındı. Kara Veba (“The Black Death”) gibi tarihin önemli pandemilerin, antik DNA verileri kullanılarak incelendiği belirtildi. Selçuk, vebaya neden olan Yersinia pestis bakterisinin, tübürkülozdan evrimleşerek ortaya çıktığını ve bu bakterinin 7000 yıl öncesine kadar izlenebildiğini belirtti.
Özellikle Justinianus Dönemi Vebası (“Plague of Justinian”) ve Kara Veba arasındaki farklar, bakterinin filogenetik ağacındaki değişimlerle açıklandı. Kara Veba döneminde bakterinin daha çeşitli bir filogenetik yapıya sahip olduğu, bu nedenle pandeminin daha yaygın ve etkili olduğu anlatıldı.
Bağışıklık ve hastalık eğilimleri
Dr. Gaye Erten Yurdagül seminerin son sunumunda, mikrobiyom ve antik DNA arasındaki ilişkilerin incelenmesi gerektiğini dile getirdi. Koprolit (fosilleşmiş dışkı), dental kalkül (dişin dış yüzeyindeki biyofilm) ve mumyalar gibi materyallerin, insanlığın hastalıklarla olan mücadelesine ışık tuttuğu ifade edildi.
Yurdagül’ün dikkat çektiği bir başka konu ise Neandertal DNA’sının modern bağışıklık sistemi üzerindeki etkileriydi. Neandertallerden geçmiş olduğu düşünülen Kromozom 3 varyantının, Covid-19’un ağır seyirli formlarıyla ilişkili olduğu ve bu varyantı taşıyan kişilerde hastaneye yatma oranlarını yüzde 60 artırdığı örnek gösterildi. Bunun yanı sıra otoimmün hastalıklar ve kanser gibi rahatsızlıkların tarihsel gelişimine de değinildi.
Antik DNA Karma Sergisi ve Semineri, sadece bilimsel bir buluşma noktası olmakla kalmayıp, aynı zamanda akademik bilginin topluma ulaştırılması konusunda bir örnek teşkil ediyor. Geçmişten gelen genetik izlerin, modern dünya için sunduğu dersler çok yönlü bir perspektif ile katılımcılara aktarıldı. Etkinlik, bilim ve toplumu bir araya getiren köprülerden biri olarak hafızalarda yer etti. “Antik DNA – Geçmişin Yankılarında DNA’nın İzini Sürmek” isimli kitaptan yola çıkılarak farklı üniversiteler ve kurumların bünyesinde daha fazla seminer gerçekleştirileceği belirtildi.
Kaynak: 2N News