Yeni bir araştırma insanlık tarihi boyunca yaşanan felaket ve krizlere karşı hayatta kalmayı sağlayan stratejileri analiz etti.
Yeni bir araştırma insanlık tarihi boyunca yaşanan felaket ve krizlere karşı hayatta kalmayı sağlayan stratejileri analiz etti.
Kriz anlarında hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz? Dünya bir kez daha sarsıldığında, kaynaklarımız tükendiğinde ve gıda tedariki kesildiğinde ne yapmalıyız? Yiyecek stoklamak mı, evlerimizi terk etmek mi, yoksa komşularımızdan yardım istemek mi daha etkili? Bilim insanları, bu tür kararların ve sonuçlarının “dayanıklılık” (resilience) kavramıyla ilişkilendirildiğini söylüyor.
Dayanıklılık, geçmişten günümüze farklı toplumların krizlerle başa çıkmak için kullandığı bir kavram olarak, genellikle soyut bir özellik veya belirli sosyal grupların dış etkenlere karşı direncini artıran sabit bir yetenek gibi algılanıyor. Ancak 17 Ocak 2025’te Science Advances dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, dayanıklılığın bireylerin aldığı birçok küçük kararın ve izlediği stratejilerin toplamı olduğunu, değişken ve bağlama bağlı bir süreç olarak değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Aarhus Üniversitesi ve Colorado Üniversitesi’nden bilim insanları, yeni bir çalışmada geçmişte kullanılan dört temel dayanıklılık stratejisini analiz etti: Altyapı yatırımları, değişim (takas), hareketlilik ve ekonomik uyum. Araştırmacılar, bu stratejilerin farklı kriz senaryolarında ne kadar etkili olduğunu ve bu etkinliğin maliyetini hesaplamak için bilgisayar simülasyonları kullandı.
Hangi strateji daha etkili?
Araştırmanın baş yazarı Colin Wren Aarhus Üniversitesi bültenine verdiği demeçte ekonomik uyumun kriz koşullarında diğer stratejilere kıyasla önemli ölçüde daha az etkili olduğunu belirterek “Eğer bir kriz baş gösterirse ve yeterli kaynak mevcut değilse, sadece daha fazla çalışmak veya davranışları değiştirmek çözüm olmayacaktır,” ifadelerini kullandı.
Araştırmaya göre, hareketlilik – daha güvenli bir bölgeye taşınma – orta maliyetli ancak etkili bir strateji. Bununla birlikte, bu strateji yalnızca daha iyi bir yere taşınma seçeneği varsa işe yarıyor. Değişim stratejisi, sosyal ağlar aracılığıyla kaynakların paylaşılmasını içeriyor ve altyapı yatırımlarıyla hareketlilik arasında bir denge sağlıyor. Ancak ekonomik uyum – örneğin farklı tarım ürünleri ekmek ya da alternatif kaynaklara yönelmek – diğer stratejilerden çok daha az etkili bulunuyor.
Araştırmanın sonuçları, etnografik ve arkeolojik analizlerle destekleniyor ve geçmişteki toplumların dört stratejiyi de farklı şekillerde kullandığını gösteriyor. Ancak bu stratejilerin sonuçları, krizin türüne ve koşullara bağlı olarak büyük ölçüde değişiklik gösterebiliyor.
Araştırmacılar, bu stratejileri ani şoklar ve elverişli koşullarla olumsuz koşullar arasında değişen senaryolarda simüle ederek test etti. Elde edilen sonuçlar, her stratejinin farklı kriz türlerinde nasıl performans gösterdiğini ve hangi koşullarda daha etkili olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılardan Iza Romanowska, bu tür çalışmaların gelecekteki kriz yönetimi stratejilerini belirlemede önemli ipuçları sunduğunu belirtiyor. Romanowska, “Bu çalışma, geçmişteki dayanıklılık stratejilerinin neler olduğunu daha iyi anlayarak, gelecekte hangi stratejilerin daha uygun olabileceğine dair daha bilinçli seçimler yapmamızı sağlayabilir,” ifadelerini belirterek, bulguların basit bir bilgisayar simülasyonuna dayandığını ve günümüze birebir uygulanamayabileceğini de vurguluyor.
Kaynak: Aarhus University