Bilim insanları, düzenli kan bağışçılarından alınan kan kök hücrelerinde yeni, kanserli olmayan hücrelerin üretimini destekleyen genetik değişiklikler tespit etti.
Düzenli kan bağışı yapmak genetiği değiştiriyor

Francis Crick Enstitüsünden bir grup araştırmacının Heidelberg’deki DFKZ ve Alman Kızılhaç Kan Bağış Merkezi’nden bilim insanlarıyla birlikte yürüttüğü yeni bir bilimsel çalışmada kan bağışı ile kanser ilişkisi üzerine önemli bulgular ortaya çıktı.
Araştırmacılar, yaşlandıkça kan dahil vücuttaki hücrelerin doğal olarak mutasyon geliştirdiğini ve bunun da kanser gibi hastalıkların gelişme riskini artırdığını belirtiyor. Ancak insanlar kan bağışı yaptıklarında kemik iliğindeki kök hücreler kaybedilen kanın yerini alacak yeni kan hücreleri üretir ve böylece kök hücrelerin genetik çeşitliliği şekillenebilir.
11 Mart’ta Blood dergisinde yayınlanan çalışmada ekip, 40 yıl boyunca yılda üç kez, toplamda 120’den fazla kan bağışında bulunan 217 düzenli bağışçıdan ve toplamda beş kereden az kan bağışında bulunan 212 kişiden alınan kan örneklerini inceledi.
Araştırmacılar, iki grubun kanında benzer düzeyde doğal genetik mutasyonlar bulmalarına karşın, kök hücrelerdeki mutasyon türünün düzenli bağışçılarda yüzde 50, düzensiz bağışçılarda yüzde 30 olmak üzere farklılık gösterdiğini açıkladı.
Düzenli kan bağışı kanseri önlemede büyük fark yaratıyor
Her iki gruptan alınan örnekler benzer bir klonal çeşitlilik düzeyi gösterse de kan hücresi popülasyonlarının yapısı farklıydı. Örneğin, her iki örnek grubu da lösemi geliştiren kişilerde mutasyona uğradığı bilinen DNMT3A adlı bir gende değişikliklere sahip klonlara sahipti. Ancak düzenli kan bağışçılarında gözlemlenen bu gendeki değişiklikler prelösemik olduğu bilinen bölgelerde değildi.

Bunu daha iyi anlamak için araştırmacılar, laboratuvarda insan kök hücrelerinde DNMT3A’yı düzenledi. Lösemiyle ilişkili genetik değişiklikleri ve düzenli kan bağışçılarında gözlemlenen prelösemik olmayan değişiklikleri tetikledi.
Bu hücreleri iki farklı ortamda büyüttüler; biri, her kan bağışından sonra artan ve kırmızı kan hücresi üretimini uyaran eritropoietin (EPO) hormonu içeren ortam, diğeri ise bir enfeksiyonu taklit etmek için iltihap yapıcı kimyasallar içeren ortam.
Düzenli kan bağışçılarında sıklıkla görülen mutasyonlara sahip hücreler EPO içeren ortamda tepki verdi ve büyüdü, iltihaplı ortamda büyümedi. Bunun tam tersi, prelösemik olduğu bilinen mutasyonlara sahip hücrelerde görüldü.
Bu, düzenli bağış yapanlarda gözlemlenen DNMT3A mutasyonlarının esas olarak kan bağışıyla ilişkili fizyolojik kan kaybına yanıt verdiğini gösteriyor.
Fare deneylerinde de başarılı sonuçlar elde edildi
Son olarak, ekip iki tür mutasyonu taşıyan insan kök hücrelerini farelere nakletti. Bu farelerden bazılarının kanı alındı ve ardından kan bağışıyla ilişkili stresi taklit etmek için EPO enjeksiyonları yapıldı.
Düzenli bağışçı mutasyonlarına sahip hücreler kontrol koşullarında normal şekilde büyüdü ve hücreler kanserli hale gelmeden stres altında kırmızı kan hücresi üretimini destekledi. Tam tersine, prelösemik mutasyonlar hem kontrol hem de stres koşullarında beyaz kan hücrelerinde belirgin bir artışa neden oldu.
Araştırmacılara göre, düzenli kan bağışı, hücrelerin kan kaybına iyi yanıt vermesini sağlayan mutasyonları seçiyor ancak kan kanseriyle ilişkili prelösemik mutasyonları seçmiyor.
Yine de bilim insanları çalışmaya temkinli yaklaşıyor. DFKZ’den Darja Karpova’yla birlikte çalışmanın ortak yazarı olan Francis Crick Enstitüsünden doktora sonrası araştırmacı Hector Huerga Encabo, “Örneklem büyüklüğümüz oldukça mütevazı, bu nedenle kan bağışının lösemik öncesi mutasyonların sıklığını kesin olarak azalttığını söyleyemeyiz. Daha fazla insana bakmalıyız.” diyerek çalışmanın yeni araştırmalarla desteklenmesi gerektiğini vurguladı.
Kaynak: Blood