Özel haber: Ege kıyılarında deniz çekilmesinin olası depremlerle bağlantısı, İstanbul’da beklenen büyük deprem ve jeofizik mühendisliğinin önemi üzerine Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Bülent Kaypak ile konuştuk.
Özel haber: Ege kıyılarında deniz çekilmesinin olası depremlerle bağlantısı, İstanbul’da beklenen büyük deprem ve jeofizik mühendisliğinin önemi üzerine Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Bülent Kaypak ile konuştuk.
Son günlerde Ege ve Marmara kıyılarında görülen deniz çekilmesi, özellikle sahil bölgelerinde büyük bir tedirginliğe yol açtı. Sahil kesimlerinde suyun normal seviyesinden metrelerce geri çekilmesi, akıllara büyük bir depremin habercisi olup olmadığı sorusunu getirdi. Sosyal medyada hızla yayılan görüntüler ve spekülasyonlar paniğe neden oldu. Ancak uzmanlar, bu durumun doğrudan bir sismik hareketlilikle ilişkilendirilmesinin bilimsel temele dayanmadığını vurguluyor.
2N News’e konuşan Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Bülent Kaypak, bu tür deniz çekilmelerinin doğal nedenlerden kaynaklandığını belirterek, “Kuzey rüzgarlarının etkisiyle deniz suyu açık denize doğru itilerek sahil bölgelerinde belirgin bir çekilme yaratıyor. Bu tür olaylar belirli mevsimlerde yaşanır ve tamamen atmosferik basınç değişimlerine bağlıdır” diyor.
Tarih boyunca büyük depremler öncesinde bazı sahil bölgelerinde deniz suyunun çekildiği gözlemlenmiş olsa da, her deniz çekilmesinin bir deprem habercisi olduğu söylemi bilimsel olarak doğrulanmış değil. Kaypak, “Eğer deniz tabanında ciddi bir kırılma veya çökme olursa su kütlesi belirli bir yöne hareket edebilir, ancak şu an yaşanan olay tamamen hava koşullarıyla ilişkilidir” ifadelerini kullanıyor.
Bu olayın yalnızca Türkiye’de değil, dünya genelinde farklı bölgelerde de gözlemlendiğini belirten Kaypak, 2021 yılında İtalya’nın Adriyatik kıyılarında yaşanan benzer bir deniz çekilmesini hatırlatarak, “O olayda da benzer şekilde büyük bir deprem korkusu yaşanmış, ancak bilim insanları bunun atmosferik basınç değişikliklerinden kaynaklandığını tespit etmişti” ifadelerini kullanıyor.
Deniz çekilmesi depremle ilişkili mi?
Deniz seviyesindeki anormal değişimlerinin bir depremin işareti olmadığını söyleyen Kaypak deniz çekilmelerinin büyük çoğunluğu meteorolojik olaylarla ilişkili olduğunu belirtiyor:
“Deniz suyunun kıyıdan çekilmesi genellikle kuzey rüzgarlarının etkisiyle oluşur. Bu rüzgarlar, su kütlesini açık denize doğru iter ve sahil bölgelerinde çekilme yaratır. Ayrıca atmosferik basınç değişimleri de su seviyesinde ani değişimlere yol açabilir”
Bazı büyük depremler öncesinde deniz seviyesinde ani düşüşler yaşanıyor ancak Kaypak’a göre bu bir kural değil.
“Eğer bir deprem, deniz tabanında ciddi bir kırılmaya neden olursa, tsunami gibi etkiler görülebilir. Ancak şu an yaşanan olayın böyle bir riskle ilgisi yok”
İstanbul’da risk ve kentsel dönüşüm
İstanbul, beklenen büyük deprem nedeniyle, ülke genelinde en çok risk taşıyan şehirlerden biri olarak dikkat çekiyor. Hem tarihi yapıları hem de modern binalarıyla geniş bir yapı stoku barındıran şehir, aynı zamanda yüksek nüfus yoğunluğu ve plansız yerleşim alanlarıyla da bu riskin etkilerini artıran faktörler arasında yer alıyor.
Özellikle, son yıllarda gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projelerinin yetersizliği ve zamanında tamamlanmaması, İstanbul’un olası bir felakete karşı ne denli savunmasız olduğunu gözler önüne seriyor. Uzmanlar, acil olarak alınması gereken önlemler ve etkin bir kentsel dönüşüm sürecinin önemini vurgularken, İstanbul’un güvenliğini sağlamak için çok daha kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğini belirtiyorlar.
Kaypak’a göre, İstanbul’da yüzbinlerce bina ciddi risk taşıyor ve acilen dönüştürülmesi gerekiyor. “Bazı verilere göre 600 bin ila 1 milyon 200 bin arasında bina, büyük bir depremde yıkılma riski taşıyor. Bu binaların hızlı bir şekilde yenilenmesi hayati önem taşıyor” diyen Kaypak, kentsel dönüşüm projelerinin hızlandırılması gerektiğini belirtiyor. Ancak dönüşüm sürecinin yavaş ilerlemesi, ekonomik ve bürokratik engeller nedeniyle ciddi bir sorun teşkil ediyor.
İstanbul’un bir cazibe merkezi olmaktan çıkartılması gerektiğini belirten Kaypak, “Büyük şehirlerde nüfus yoğunluğu ne kadar fazla olursa, afet sonrası yönetim de o kadar zor hale gelir. İstanbul’un yükünü hafifletmek için yeni yaşam alanları oluşturulmalı ve deprem riskine karşı daha dirençli bölgeler teşvik edilmelidir” diyor.
Depremleri önceden tahmin etmek mümkün mü?
Depremler, insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olarak, hem can hem de mal kaybına yol açan yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Bu nedenle, depremleri önceden tahmin edebilmek, bilim insanlarının uzun yıllardır üzerinde çalıştığı bir hedef haline geldi. Ancak, bu alandaki çalışmalar ilerlese de, henüz kesin ve güvenilir bir tahmin yöntemi geliştirilebilmiş değil.
Depremleri önceden tahmin etmek için kesin bir yöntem geliştirilmediğini söyleyen Kaypak “Dünyanın çeşitli bölgelerinde deprem tahmini konusunda ciddi araştırmalar yürütülüyor. Japonya, ABD ve Çin gibi ülkeler bu konuda büyük yatırımlar yapıyor. Ancak henüz depremleri önceden tahmin edebilen yöntem geliştirilebilmiş değil” diyor.
Yapay zeka ve büyük veri analizleri deprem tahmini için umut vaat eden alanlar arasında yer alıyor ancak Kaypak, bu teknolojilerin henüz tam anlamıyla uygulanabilir olmadığını belirterek, “Veri analizi, sismik aktiviteleri incelemekte önemli bir rol oynuyor, ancak kesin sonuçlar elde edebilmek için daha fazla zamana ihtiyacımız var” ifadelerini kullanıyor.
Jeofizik alanında uzmanlara ihtiyacımız var
Türkiye’nin büyük bir kısmı aktif fay hatları üzerinde yer alırken, bu durum jeofizik mühendislerinin önemini daha da artırıyor. Kaypak, ülkemizdeki bu kritik alandaki uzman eksikliğine dikkat çekerek, bu boşluğun giderek daha belirgin hale geldiğini ifade ediyor.
“Jeofizik mühendisliği bölümleri, öğrenci tercihleri açısından gerilerde kalıyor. Oysa bu meslek dalı, ülkemiz için hayati bir öneme sahip”
Kaypak, özellikle büyük depremlerden sonra jeofizik alanına olan ilginin arttığını, ancak uzun vadeli planlamalar yapılmadığını belirterek, “Bu alanda çalışacak uzmanların yetiştirilmesi için teşvikler artırılmalı ve eğitim programları güçlendirilmelidir” ifadelerini kullanıyor.
Prof. Dr. Kaypak’a göre, Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı gerçeğini unutmamak gerekiyor. “Deniz çekilmeleriyle ilgili gereksiz panik oluşturmak yerine, bilimsel verilere güvenmeliyiz. Ancak bu, deprem gerçeğini göz ardı edebileceğimiz anlamına gelmez. Deprem kaçınılmazdır, ancak bilinçli şehirleşme, sağlam yapılar ve eğitim ile can kayıplarını en aza indirebiliriz” ifadelerini kullandı.
Son yaşanan deniz çekilmesi olaylarının bilimsel olarak depremlerle ilişkilendirilmemesi gerektiğini belirten Kaypak, bunun atmosferik koşullarla ilgili doğal bir olay olduğunu vurgularken, asıl odaklanmamız gereken şeyin depreme hazırlıklı bir ülke yaratmak olduğunu söylüyor.
Kaynak: 2N News