Bilimsel keşifler artık ‘çığır açmıyor’ mu?

Araştırmacıların artan sorumlulukları, akademik yayın baskısı, bilimsel araştırmalara ayrılan fon yetersizliği gibi etmenler ‘çığır açan’ keşiflerin gerçekleşmesini zorlaştırıyor.

Bilim ve teknoloji alanında yapılan makale ve patentler zamanla çığır açma özelliğini kaybediyor. Yeni çalışmalara göre, bilim insanlarının öncekilerin bilgisi üzerine inşa ettiği süreç, beklenenin aksine artık eskisi kadar büyük atılımlar sağlamıyor. Bu durum, “devlerin omuzlarında yükselmek” olarak tanımlanan bilimsel ilerleme anlayışıyla çelişiyor gibi görünse de, aslında bilginin kullanımında daralmaya işaret ediyor.

Minnesota Üniversitesinden Russell Funk ve ekibi, 1945’ten bu yana yayınlanan 45 milyon makale ve 3,9 milyon patent üzerinde yaptıkları analizde, bilimsel çalışmaların ve teknolojik yeniliklerin önceki bilgileri çığır açan biçimde değiştirme oranının düştüğünü ortaya koydu. Geliştirilen yeni bir ölçüt olan CD endeksi (araştırmanın etkisini ölçen metrik), bu çığır açma etkisini ölçmeye çalışıyor. Buna göre, günümüzde yayınlanan çalışmaların, alanlarında yenilik getirme ve önceki çalışmaları geride bırakma olasılığı giderek azalıyor. Bu eğilim, farklı disiplinlerde ve pek çok farklı ölçüm yöntemiyle doğrulanıyor.

ABD’de bilim politikası yetkilileri de bu duruma dikkat çekiyor. ABD Bilim ve Teknoloji Politikası Ofisi Direktörü Michael Kratsios, son yıllardaki bilimsel ilerlemenin 20. yüzyıldaki büyük sıçramalarla kıyaslandığında çok daha sönük kaldığını belirtiyor. Ulusal Sağlık Enstitüleri Başkanı Jay Bhattacharya ise daha çok “çığır açan araştırma”ya ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Ancak araştırma fonlarının kesilmesi, bu hedefin önünde engel teşkil ediyor.

Benzer endişeler Avrupa ülkelerinde de dile getiriliyor. KU Leuven’den araştırmacı Sam Arts, bilimsel sistemlerin nasıl daha çok çığır açan buluş üretebileceği konusunda çeşitli hükümetlerle görüşmeler yürütüyor. Ancak bu alanda ne ölçütlerin kullanılacağına dair bilim dünyasında hâlâ bir görüş birliği yok.

Russel Funk ve ekibi soldan sağa; Erin Leahey, Russell Funk and Michael Park (Nature)

Funk ve ekibinin 2023’te yayımladığı makalede, yıllık olarak yayımlanan çığır açan makale sayısının 1945-2010 arasında sabit kalmasına rağmen toplam makale sayısının katlanarak arttığı görülüyor. Bu da ortalama çığır açma oranının düştüğünü gösteriyor. CD endeksi, bir makalenin alandaki öncekileri nasıl etkilediğine bakıyor; çığır açan bir makale, sonraki çalışmaların önceki makaleleri referans almasını azaltıyor.

Ancak atıf sayılarının bilimsel etkiyi ölçmede güvenilir bir gösterge olmadığı yönünde eleştiriler de bulunuyor. Zira, yapılan bir anket, atıfların yarısından fazlasının ilgili makaleler üzerinde gerçek bir etkisi olmadığını ortaya koydu. Ayrıca bilimsel makalelerde atıf kültürünün de değişmesi, sayılara doğrudan güvenmeyi zorlaştırıyor. Funk’ın çalışması ise bu farklılıkları kontrol ederek çığır açmanın azaldığını savunuyor.

Bir başka yöntem ise makalelerde kullanılan dilin izlenmesi. Funk ve arkadaşları, patent ve makale başlıklarındaki benzersiz kelime ve kelime gruplarının oranını da inceledi. Bu dilsel analizler de çığır açan buluşların azaldığı savını destekliyor. Ancak Sam Arts ve ekibi, farklı alanlarda yeniliğin dönemsel olarak artıp azaldığını, dolayısıyla genel bir azalma olmadığını savunuyor.

AlphaFold adlı protein yapı tahmin aracı örneği de bu tartışmayı gündeme getirdi. 2021’de Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen AlphaFold’un CD endeksi puanı düşük çıktı. Funk, bunun bu tür teknolojilerin var olan biyolojik bilgiyi kökten değiştirmemesinden kaynaklandığını, ancak zamanla daha yüksek çığır açma puanı alabileceğini belirtiyor.

Bilimsel inovasyonun giderek zorlaştığı konusunda ise ortak bir görüş var. ABD’li ekonomist Robert Gordon, 20. yüzyıldaki teknolojik atılımların dönemi hızlandırdığını ancak artık benzer sıçramaların beklenmemesi gerektiğini savunuyor. Araştırma ve geliştirmeye harcanan kaynakların artmasına rağmen, bu yatırımların karşılığında çıkan buluşların sayısında azalma yaşanıyor.

Bilim insanlarının daha fazla idari iş ve fon başvurularıyla uğraşması da özgün düşünceye ayrılan zamanı kısıtlıyor. Hollanda’daki bir araştırmaya göre, profesörler çalışmalarına ayırdıkları zamanın yüzde 20’sinden azını gerçekten araştırmaya harcıyor. Akademik kariyer sistemlerinin ve finansman modellerinin sıkı kuralları, araştırmacıların riskli ve sıradışı alanlara yönelmesini engelliyor.

Ayrıca araştırmacıların buluşlarını küçük parçalara bölerek daha fazla makale yayınlaması, her makalenin çığır açma potansiyelini azaltıyor. Kanada’daki bir araştırmacı Vincent Larivière, bilim insanlarının yayın sayısı arttıkça çığır açma oranının azaldığını gözlemliyor.

Bilimsel donanım ve altyapı da giderek daha pahalı ve karmaşık hale geliyor. 17. yüzyılda Robert Boyle evinde deney yapabilirken, bugün CERN gibi dev laboratuvarların kurulması gerekiyor. Öte yandan, bilimsel bilgi arttıkça, bir araştırmacının en güncel bilgilere ulaşması ve onları anlaması daha uzun sürüyor.

Sonuç olarak, bilim dünyasında yenilik yapmanın giderek zorlaştığı fikri ortaya çıkıyor. Bunun nedenleri arasında artan idari yük, finansman sorunları, akademik sistemin katılığı ve bilginin karmaşıklığının artması yer alıyor. Ancak bilim insanları, çığır açan çalışmaların tanımını daha iyi yapmak ve doğru ölçüm yöntemleri geliştirmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Kaynak: Nature