Zürih Üniversitesi tarafından yürütülen yeni bir araştırma bu alandaki en geniş kapsamlı çalışmayı yürüterek ‘bilime olan güven krizi’ iddialarını yalanladı.
Zürih Üniversitesi tarafından yürütülen yeni bir araştırma bu alandaki en geniş kapsamlı çalışmayı yürüterek ‘bilime olan güven krizi’ iddialarını yalanladı.
ETH Zürih ve Zürih Üniversitesi’nden (UZH) Viktoria Cologna ve Niels G. Mede liderliğindeki 241 kişilik uluslararası araştırma ekibi, pandeminin ardından bilime duyulan güven, toplumsal beklentiler ve araştırma öncelikleri üzerine şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı çalışmayı gerçekleştirdi. 68 ülkede 71 bin 922 kişiyle yapılan bir araştırma, bilime olan küresel güvenin hala yüksek olduğunu ortaya koydu.
Araştırma sonuçlarına göre, dünyanın büyük bir bölümünde bilim insanlarına olan güven orta ile yüksek seviyede. Çalışmanın baş araştırmacısı Viktoria Cologna Zürich Üniversitesi’ne verdiği demeçte “Sonuçlarımız, çoğu ülkedeki vatandaşların bilim insanlarına büyük ölçüde güvendiğini ve bilim insanlarının toplumsal rollerde ya da siyasette aktif bir rol üstlenmesini istediğini gösteriyor,” ifadelerini kullandı.
Araştırma, bilime dair sıkça dile getirilen güven krizinin bir efsane olduğunu ortaya koyuyor. Son yıllarda, bilime duyulan güvenin azaldığına dair çeşitli tartışmalar gündeme geldi. Özellikle pandemi döneminde, aşılar, maske kullanımı ve salgın yönetimi gibi konularda kamuoyunda ve medya organlarında bilim insanlarına yönelik eleştiriler dikkat çekti.
Bazı çevreler, bilim insanlarının halkın endişelerini yeterince dinlemediğini, hükümet politikalarıyla fazla iç içe olduğunu ya da bilimsel verilerin yeterince şeffaf bir şekilde paylaşılmadığını öne sürdü. Bu durum, “bilime güven krizi” olarak adlandırılan bir algının ortaya çıkmasına neden oldu.
Özellikle sosyal medyada hızla yayılan komplo teorileri ve yanlış bilgiler, bilime olan güvenin zayıfladığı yönündeki endişeleri körükledi. Aşı karşıtlığı, iklim değişikliği inkarcılığı ve genetik araştırmalara yönelik etik tartışmalar, toplumun bazı kesimlerinde bilime karşı şüphelerin artmasına yol açtı. Bu şüpheler, daha çok Batı toplumlarında, sağ politik görüşe sahip bireyler arasında ve bilimsel kuruluşların bağımsızlığına dair soru işaretlerinin yükseldiği bölgelerde öne çıktı.
Bununla birlikte, bazı uzmanlar, bu tür iddiaların genelleştirilmiş bir algı yaratabileceği ve dünya genelindeki durumu tam anlamıyla yansıtmayabileceği konusunda uyardı. Özellikle pandemi sonrası dönemde, bilime olan güvenin gerçekten azalıp azalmadığı veya bu tür söylemlerin abartılı bir krizin algısını mı oluşturduğu konusunda net bir sonuca varmak zordu. Ancak ETH Zürih ve Zürih Üniversitesi’nin liderliğindeki bu yeni araştırma, bilim insanlarına duyulan güvenin aslında genel olarak güçlü olduğunu ve iddia edilen güven krizinin büyük ölçüde bir efsane olduğunu ortaya koydu.
Araştırma kapsamında küresel olarak, katılımcıların bilim insanlarına duyduğu güven seviyesi 5 üzerinden ortalama 3,62 olarak ölçüldü. Katılımcıların yüzde 78’i bilim insanlarını “yeterli”, yüzde 57’si “dürüst” ve yüzde 56’sı “insanların refahını önemseyen” kişiler olarak tanımladı.
Ancak sonuçlar, endişe verici bazı bulguları da içeriyor. Küresel çapta katılımcıların yalnızca yüzde 42’si bilim insanlarının diğerlerinin görüşlerine önem verdiğine inanıyor. Çalışmanın yazarlarından Niels G. Mede bu konuyla ilgili, “Birçok insan, bilimin önceliklerinin kendi öncelikleriyle uyumlu olmadığını düşünüyor. Bilim insanlarının bu sonuçları dikkate alarak halktan gelen geri bildirimlere daha açık olmaları gerekiyor” sözlerini kaydetti.
Araştırma, ülkeler ve toplumsal gruplar arasında önemli farklar olduğunu da ortaya koydu. Özellikle Batı ülkelerinde sağ görüşlü bireylerin bilim insanlarına olan güveni, sol görüşlü bireylere kıyasla daha düşük.
Katılımcıların yüzde 83’ü, bilim insanlarının toplumla daha fazla iletişim kurması gerektiğini düşünüyor. Ayrıca, yüzde 52’lik bir kesim bilim insanlarının politika süreçlerine daha aktif şekilde dahil olmasını istiyor. Buna karşın yalnızca yüzde 23’lük bir grup bilim insanlarının belirli politikalar için savunuculuk yapmaması gerektiğini düşünüyor.
Araştırmaya göre, insanlar, kamu sağlığını iyileştirme, enerji sorunlarını çözme ve yoksulluğu azaltma gibi konuların öncelikli araştırma alanları olmasını istiyor. Katılımcılar, bilimin savunma teknolojilerine halkın istediğinden daha fazla öncelik verdiğine inanıyor.
Pandemi sonrası küresel bilime güven tablosunu ortaya koyan bu çalışma, bilim insanlarına açık bir mesaj veriyor: Toplumla daha şeffaf, etkili ve kapsayıcı bir diyalog kurmak, bilime duyulan güvenin sürdürülebilirliği açısından kritik öneme sahip.
Kaynak: University of Zurich