Yeni bir çalışma Esperanto, Klingon gibi yapay dillerin beynin dil işleme bölgelerini doğal dillerle aynı şekilde aktive ettiğini gösteriyor.
Yeni bir çalışma Esperanto, Klingon gibi yapay dillerin beynin dil işleme bölgelerini doğal dillerle aynı şekilde aktive ettiğini gösteriyor.
MIT’de yapılan yeni bir araştırma, doğal ve yapay dillerin insan beyninde aynı şekilde işlendiğini ortaya koydu. Araştırmaya göre, insanlar ana dillerini dinlediklerinde aktive olan beyin bölgeleri, yapay diller için de aynı tepkiyi veriyor. Bu bulgu, bir dilin doğal olmasının beyin tarafından dil olarak algılanması için gerekli olmadığını gösteriyor.
İnsan beyninde dili anlamaya ve işlemeye yönelik özel bir ağ bulunuyor. Bu beyin ağı, bireyin ana dilini veya akıcı olduğu herhangi bir dili dinlediğinde harekete geçiyor. MIT araştırmacıları, beynin bu ağı yapay dillerde nasıl kullandığını incelemek için Esperanto ve Klingon gibi tamamen icat edilmiş diller üzerinde bir deney gerçekleştirdi. Esperanto, 1887 yılında uluslararası iletişimi kolaylaştırmak amacıyla oluşturulmuş bir dil olarak biliniyor. Klingon ise “Star Trek” dizisi için geliştirilmiş bir hayali dil.
Araştırma kapsamında, 50’ye yakın yapay dil konuşanı MIT’de bir araya getirildi. Katılımcılar, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) cihazına bağlanarak beyin aktiviteleri izlendi. Sonuçlar, bir kişinin ana dilini dinlediğinde aktive olan beyin bölgelerinin, konuşmacının akıcı olduğu yapay dili dinlediğinde de aynı şekilde çalıştığını gösterdi.
Yapay diller beyin tarafından nasıl algılanıyor?
Doğal diller, uzun yıllar içinde toplumlar tarafından geliştirilirken, yapay diller genellikle belirli kurallara göre tek bir kişi tarafından tasarlanıyor. Esperanto, Polonyalı göz doktoru L.L. Zamenhof tarafından uluslararası bir iletişim dili olarak tasarlandı. Bugün dünya genelinde 60 binden fazla kişi Esperanto konuşuyor.
Öte yandan, yapay diller yalnızca pratik amaçlarla değil, eğlence ve kurgu dünyasında da sıkça kullanılıyor. Örneğin, “Star Trek” dizisi için yaratılan Klingon veya “Game of Thrones” serisinde kullanılan High Valyrian ve Dothraki gibi diller, hayranları tarafından öğrenilip konuşulabiliyor. MIT araştırmacıları, bu dillerin beyin tarafından nasıl işlendiğini daha iyi anlamak için bir hafta sonu süren bir etkinlik düzenledi.
Katılımcılar, ana dillerini dinlerken ve bildikleri yapay dilleri dinlerken beyin taramalarına girdi. Araştırmacılar, her iki durumda da beynin dil işleme bölgelerinin aynı şekilde çalıştığını gözlemledi.
MIT’den sinirbilimci Evelina Fedorenko MIT bültenine verdiği demeçte “Çalışmamız, yapay dillerin de doğal diller gibi beyin tarafından algılandığını gösteriyor. Bu da beynin dili işlemesi için bir dilin uzun bir tarihi olması veya büyük bir konuşucu kitlesine sahip olmasının şart olmadığını kanıtlıyor,” ifadelerini kullandı.
Programlama dilleri neden farklı işleniyor?
MIT ekibi, daha önce yaptığı çalışmalarda, programlama dillerinin insan beyninde farklı bir ağ tarafından işlendiğini keşfetmişti. Örneğin, Python gibi programlama dilleri, doğal dillerin aktive ettiği beyin bölgelerini değil, problem çözme ve karmaşık görevlerde devreye giren farklı bir beyin ağını harekete geçiriyor.
Bunun nedenini anlamak için araştırmacılar, yapay dillerin doğal dillere mi yoksa programlama dillerine mi daha yakın olduğunu test etti. Çünkü yapay diller de tıpkı programlama dilleri gibi insanlar tarafından tasarlanıyor. Ancak araştırma sonuçları, yapay dillerin programlama dillerinden farklı olarak doğal diller gibi işlendiğini gösterdi.
Fedorenko, “Doğal ve yapay diller, insanın iç ve dış dünyayla ilgili anlamlar ifade etmesini sağlar. Ancak programlama dilleri, daha soyut ve kendine özgü bir sistemle çalışır. Programlama dilleri, dış dünyayla doğrudan bağlantılı değildir, daha çok matematiksel bir sistem gibi işler,” sözlerini kaydetti.
Bu bulgu, dilin temel özellikleri hakkında yeni ipuçları sunuyor. Araştırmacılar, bir dilin beyin tarafından “dil” olarak algılanması için doğal yollarla evrimleşmiş olmasının veya geniş bir toplumda konuşulmasının sahip olmasının gerekli olmadığını vurguluyor.
MIT ekibi, gelecekte dil işleme ağının hangi özelliklere duyarlı olduğunu daha ayrıntılı olarak anlamak için yeni deneyler yapmayı planlıyor. Özellikle, 1990’larda tasarlanan ve iletişimde belirsizliği ortadan kaldırmayı amaçlayan bir yapay dil olan Lojban üzerinde çalışmalar yürütülecek.
Lojban, matematiksel bir mantık çerçevesinde tasarlanmış bir dil ve geleneksel dillerde yaygın olan çift anlamlılık ve belirsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefliyor. Araştırmacılar, beynin bu tür bir dili nasıl algıladığını incelediklerinde, dilin tanımı ve dil işleme süreci hakkında daha fazla bilgi edinebileceklerini düşünüyor.
Bu tür çalışmalar, dilin beynimizde nasıl işlendiğini anlamamızı sağlarken, yapay dillerin bilişsel süreçler üzerindeki etkisini de ortaya koyuyor. Ayrıca, yapay dillerin beyin üzerindeki etkileri, dil öğrenimi, çeviri ve hatta yapay zeka alanlarında yeni uygulamalara da yol açabilir.
Kaynak: MIT