Özel haber: Yeni bir çalışma, yapay zeka tarafından üretilen şiirlerin insanların yazdığı şiirlerden daha olumlu değerlendirildiğini ortaya koysa da, bu ‘şairliğin’ sonu olmayabilir.
Özel haber: Yeni bir çalışma, yapay zeka tarafından üretilen şiirlerin insanların yazdığı şiirlerden daha olumlu değerlendirildiğini ortaya koysa da, bu ‘şairliğin’ sonu olmayabilir.
Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, yapay zeka (YZ) tarafından üretilen şiirlerin, profesyonel şairler tarafından yazılanlardan ayırt edilmesinin zor olduğunu ortaya koydu. Bilim insanları, YZ teknolojilerinin edebiyat alanındaki potansiyelini incelemek amacıyla şiir türünde kapsamlı bir deney gerçekleştirdi.
Araştırma kapsamında katılımcılardan, kendilerine sunulan şiirlerin yapay zeka mı yoksa insan mı tarafından yazıldığını tahmin etmeleri istendi. Elde edilen sonuçlar, YZ ile yazılmış eserlerin özgün şiirlerden neredeyse ayırt edilemeyecek kadar başarılı olduğunu gösterdi. Katılımcılar, şiirlerin duygusal yoğunluğu, betimlemeler ve akıcılık gibi unsurları değerlendirdiklerinde dahi doğru tahmin yapmakta zorlandı.
Almanya’da Friedrich-Alexander Universität Erlangen-Nürnberg’de akademisyen Dr. Kerem Demirtaş, 2N News ile bu araştırma sonuçları üzerinden yapay zekanın edebiyat ve yaratıcılıkla ilgili algıları nasıl şekillendirebileceği hakkında konuştu.
Yeni çalışma, YZ teknolojilerinin edebi alandaki etkisini bir kez daha gözler önüne sererken, aynı zamanda sanat ve teknoloji arasındaki sınırların giderek bulanıklaştığını da gösteriyor. Bu bulanıklık, bir noktada ‘sanat’ ve ‘zanaat’ arasındaki farkın felsefi anlamda tekrar değerlendirilmesini gerektiriyor.
OpenAI’ın geliştirdiği ChatGPT, metin oluştururken çeviri metodlarına benzer prensipler uyguluyor. Örneğin, çeviri sırasında uzun bir metnin anlamlı bölümlere ayrılarak çevrilmesi ve ardından bütünleştirilmesi gibi ‘generative AI’ (üretken yapay zeka) teknolojileri de metin üretirken segmentasyona başvuruyor. Anlam kaybını minimize etme, yeniden yapılandırma (reformülasyon), tutarlılık (consistency) ve adaptasyon; dil ve bağlam tercihlerine göre yerelleştirme (localization) gibi çeviri metodları da yapay zeka dil modelleri tarafından kullanılıyor.
Bu açıdan bakıldığında, yapay zeka dil modellerinin çeviri metotları kullanarak metin oluşturması, başka çeviri kuramları ile analiz edilebilir. Özellikle konu edebi metinler ve hatta şiir olduğunda, metinleri analiz etmek zorlaşabiliyor. Nature dergisinde yayınlanan yeni araştırmada elde edilen sonuçlar, çeşitli çevirmenlerin kuramlarındaki kavramlara dayanarak yorumlanabilir.
20. yüzyılın önemli çevirmen ve kuramcılarından Katharina Reiss’tan önce de çeviri pratiğinin içerik odaklı olması gerektiğine dair görüşler bulunuyor. Örneğin 16. yüzyılın bilginlerinden Étienne Dolet, metnin özümsenmesi gerektiğini ve kelimesi kelimesine çeviriden kaçınılmasını söylüyor. John Dryden ise 17. yüzyılda çeviri yapılırken metnin bir tür ‘dönüşüme’ uğradığını savunuyor. Ayrıca, Dryden’a göre şiir çevirisi yapan çevirmen, şiir konusunda uzman olmalı.
Dr. Kerem Demirtaş, bu araştırmadaki yapay zeka üretimi şiirlerin doğrudan bir ‘makine çevirisi üretimi’ olarak kabul etmenin mümkün olmadığını belirtmekle beraber, yapay zeka üretimi şiirleri Gideon Toury’nin ortaya attığı “kabul edilebilirlik” çatısı altında incelenebileceğini ifade ediyor. Demirtaş şiir ile bilimsel metinlerdeki farklılığın altını çizerek “Şiirin estetik, ritmik ve duygusal boyutları, anlaşılırlık yerine başka hedeflerin öne çıkmasına neden olabilir. Ancak teknik ve bilimsel metinlerde durum farklıdır; bu tür metinlerde hem çevirmenler hem de okurlar genellikle anlaşılırlığı temel bir amaç olarak benimser. Fakat yine de buna benzer eğilimlerin edebiyat çevirilerinde zaman zaman görüldüğünü belirtmek gerek. Örneğin, çevirmenler okurun metni daha iyi kavrayabilmesi için dipnotlara başvurabiliyor,” ifadelerini kullanıyor.
Emily Dickinson – AI
“A bird came down the walk,
And hopped along the grass.
I watched it with a gentle talk,
And felt the world amass.
Its feathers were of vibrant hue,
Its eyes as bright as morn.
I wondered if it ever knew,
How much its life was born.
For in that moment, I did see,
The wonder of all things.
The world that hums with mystery,
And all that it brings.”
Dr. Demirtaş’a göre, yapay zekanın Emily Dickinson’ın stilini taklit etmesi, bir tür ‘yaratıcı taklit’ süreci olarak değerlendirilebilir. Dr. Demirtaş, bu şiirin bir ürün olarak ele alınabileceğini belirterek bunu bir örnekle açıklıyor: “Genelde insanlar bir kazak satın aldığında, malzemesinin kalitesi, sıcak tutması ve güzel durması gibi işlevsel ve estetik özellikleri önemserler. Ancak genellikle bu kazağın makine tarafından mı yoksa insan tarafından mı örüldüğünü çoğunlukla sorgulamaz. Bu durumda, üreticisinden bağımsız olarak işlev ve estetik beğeni odak noktasıdır.”
Üretken yapay zeka modelleri geliştikçe geleneksel üretim modelleri verimlilik açısından geri kalıyor. Bu bazılarına meslek gruplarının yok olabileceğini düşündürerek korkutucu gelse de, bazıları bu durumu da üretim araçlarının gelişiminin doğal bir parçası olarak görüyor. Yapay zeka tarafından üretilen şiirlerin insan tarafından üretilen şiirlere kıyasla daha olumlu değerlendirilmesi, ‘şairliği’ ya da ‘edebiyatı’ bir köşeye sıkıştırmaktan ziyade, yaratıcı süreçlerin ya da şairlerin rollerinin yeniden tanımlanmasına kapı aralayabilir.
Dr. Demirtaş bu bakış açısıyla yola çıkarak, “Yapay zeka devrimi de şairleri ‘sanat yönetmeni’ ya da ‘yaratıcı editör’ pozisyonuna çekebilir. İnsan, yapay zekanın ürettiği içerikleri değerlendirerek, yeniden yorumlayarak sürece dahil olabilir. Evet yapay zeka, ‘insana ait biricik yaratıcılık’ algısını sorgulatıyor. Yaratıcı süreçte insanın duygu, etik ve estetik katkısı elbette çok büyük. Bu açıdan insan, yaratıcı eserlerin bağlamını, dönem ruhunu ve sanatın daha geniş anlamını anlamlandıran bir varlık olarak şimdilik duruyor,” ifadelerini kullandı.
Dr. Demirtaş yapay zekanın bilgiye erişimi demokratikleştirmesinin, daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşılmasını sağlayarak edebiyatın işlevini genişletebileceğini düşünüyor. Yaratıcı yazarlık becerileri talep eden metinlerde çevirmenlere dil ve kültür uzmanları olarak ihtiyaç duyulmaya devam edeceğini belirten Demirtaş, eğitim modellerinin de bu bağlamda geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Bu gelişmeler, belirli meslek gruplarının kökünü kazıyabilecek bir tehlikeden ziyade, zaman, verimlilik ve maliyet gibi açılardan olumlu anlamda dönüştürücü etkilere sahip olabilir.
Kaynak: 2N News