Anksiyete ve depresyonun yeni bir tedavisi olabilir

Science Advances dergisinde yer alan yeni bir araştırma insanın sosyal düşünce yeteneğini incelerken anksiyete ve depresyon tedavisinde de kullanılabilecek bulgular ortaya koyuyor. 

Dr. Rodrigo Braga – Northwestern Üniversitesi Nöroloji Bölümü (Northwestern University)

Northwestern Üniversitesi’nde yapılan ve Science Advances dergisinde 22 Kasım 2024’te yayınlanan bir araştırma, insanların sosyal düşünce yeteneğini anlamaya yönelik yeni bir adım atıyor. Çalışma, beynin sosyal bilişsel ağını ve bu ağın evrimsel olarak daha eski bir bölge olan amigdala ile olan bağlantılarını detaylı bir şekilde haritalandırıyor. Araştırma sonuçları, anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisi için önemli bir potansiyel taşıyor. Bulgular, insan beyninin sosyal ilişkilerde neden ve nasıl bu kadar yetkin olduğunu açıklamaya yardımcı oluyor. 

Beynin sosyal bilişsel ağı, başkalarının düşüncelerini ve duygularını anlamamıza olanak tanıyor. Bu, evrimsel süreçte insan beyninin gelişmiş kısımlarında yer alan bir yetenek. Northwestern Üniversitesi bültenine göre, çalışmanın baş yazarı Dr. Rodrigo Braga, insanların sık sık “Acaba söylediklerim onları üzdü mü?” veya “Şaka yaparken fazla mı ileri gittim?” gibi düşüncelerle kendilerini sorguladığını belirtiyor. Bu tür düşünceler, diğer bireylerin zihinlerine dair varsayımlarda bulunmayı içeriyor ve insanın evrimsel olarak geliştirdiği bu sosyal bilişsel mekanizmalar sayesinde mümkün hale geliyor.

Amigdala’nın rolü 

Araştırma, sosyal bilişsel ağın, beynin daha eski ve “ilkel” bir bölgesi olarak bilinen amigdala ile sürekli iletişim halinde olduğunu ortaya koyuyor. Amigdala, sıklıkla tehdit algısı ve korku işleme gibi işlevlerle ilişkilendirilse de bu bölge sosyal davranışlar üzerinde de önemli bir rol oynuyor. Ebeveynlik, üreme, saldırganlık ve sosyal hiyerarşilerdeki konumun yönetilmesi gibi davranışlar da amigdaladan etkileniyor. Araştırmacılar, sosyal bilişsel ağ ve amigdaladaki bu sürekli iletişimin, beynin duygusal açıdan önemli bilgileri nasıl işlediğini şekillendirdiğini vurguluyor.

Araştırmadan MRI görüntüleri. (Northwestern University)

Araştırmada, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) adı verilen bir teknik kullanıldı. Bu yöntem, beyin aktivitelerini kan oksijen seviyesindeki değişimleri ölçerek görüntülüyor ve yüksek çözünürlük sunuyor. Çalışmada, altı katılımcının beyin verileri analiz edildi ve sonuçlar iki kez doğrulandı. Araştırmacılar, önceki çalışmalarda tespit edilemeyen detayları bu yüksek çözünürlüklü görüntüler sayesinde görmeyi başardı. Bu, sosyal bilişsel ağın daha önce bilinmeyen bölgelerini haritalandırmalarına olanak tanıyor.

Araştırmanın dikkat çeken bir diğer bulgusu ise amigdaladaki medyal nükleusun sosyal davranışlarda önemli bir rol oynaması. Bu bölgenin sosyal bilişsel ağla bağlantılı olduğu ve bu bağlantının sosyal bilişsel ağın işlevini şekillendirdiği tespit edildi. Medyal nükleus, sosyal davranışlar için kritik bir öneme sahip ve aynı zamanda beynin duygusal içerikleri işlemesine katkıda bulunuyor.

Tedavilere yeni bir pencere

Araştırma bulguları psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisine ışık tutabilir. Anksiyete ve depresyon gibi rahatsızlıklar genellikle amigdaladaki aşırı aktiviteyle ilişkilendiriliyor. Bu durum, yoğun duygusal tepkilere ve duygusal düzenlemede zorluklara yol açabiliyor. Hali hazırda, bu tür rahatsızlıkların tedavisi için derin beyin uyarımı (DBS) gibi invaziv (deriyi delmeyi (‘kesik’) veya vücuda bir nesne sokmayı (‘yerleştirme’) içeren müdahale) cerrahi yöntemler de kullanılıyor. Ancak bu prosedürler, beynin derinliklerinde yer alan amigdalaya ulaşmak için zor ve riskli operasyonlar gerektiriyor.

Araştırmacılar, transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) adı verilen, daha az invaziv bir yöntemle bu sorunun üstesinden gelinebileceğini öne sürüyor. TMS, beynin yüzeye yakın bölgelerini hedef alarak manyetik alanlar aracılığıyla beyin aktivitesini modüle eden bir teknik. Araştırma sonuçları, amigdalaya dolaylı olarak bağlanan ve kafatasına daha yakın olan sosyal bilişsel ağ bölgelerinin hedeflenebileceğini gösteriyor. Bu, TMS yönteminin amigdalaya ulaşmayı kolaylaştırabileceğini ve böylece anksiyete ve depresyon tedavisinde daha etkili ve güvenli bir seçenek sunabileceğini ortaya koyuyor.

Araştırmacılar, bu bulguların aynı zamanda sosyal kaygı bozuklukları gibi diğer psikiyatrik rahatsızlıklar için de umut verici olduğunu belirtiyor. Sosyal bilişsel ağ ve amigdaladaki bağlantıların daha iyi anlaşılması, bu bozuklukların altında yatan nörolojik mekanizmaları hedef alan yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir.

Bu çalışma, aynı zamanda insan beyninin evrimsel tarihine dair önemli bilgiler sunuyor. Sosyal biliş, insanın diğer hayvan türlerinden ayrışmasında temel bir rol oynayan özelliklerden biri olarak kabul ediliyor. Beynin sosyal bilişsel ağı (social cognitive network), insan beyninin evrimsel süreçte genişleyen bölgelerinde yer alıyor ve bu durum, sosyal düşüncenin nispeten yeni bir gelişme olduğunu düşündürüyor.

Araştırmanın liderlerinden Braga, insan beyninin başkalarının düşüncelerine dair çıkarımlar yapma yeteneğinin, toplumsal yaşamın karmaşıklığına uyum sağlamak için evrimsel olarak geliştiğini ifade ediyor. Bu yetenek, grup içi işbirliği, sosyal bağların güçlendirilmesi ve çatışmaların yönetilmesi gibi konularda avantaj sağlıyor. Araştırma, sosyal bilişin yalnızca beynin modern bölümlerinin bir ürünü olmadığını, aynı zamanda daha eski yapılarla sürekli bir etkileşim içinde olduğunu gösteriyor.

Araştırma, beynin sosyal bilişsel ağı ve amigdaladaki bağlantıların daha detaylı incelenmesi için bir temel oluşturuyor. Bu bağlantıların nasıl işlediğini daha iyi anlamak, yalnızca psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisinde değil, aynı zamanda beynin sosyal davranışları nasıl şekillendirdiğine dair daha geniş bir anlayış geliştirilmesine de katkı sağlayabilir. Ayrıca, araştırma sonuçlarının ileriye dönük nörolojik ve psikiyatrik tedavilerde nasıl uygulanabileceğini görmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyuluyor.

Kaynak: Science